(Kisa hikaye calismalari)
"Sen öğretmenim gibisin, kimbilir hakkımda gizli kalmış neler öğreneceğim demiştim ona bir gün" dedi gözlerimin içine bakarak.
"Sen öğretmenim gibisin, kimbilir hakkımda gizli kalmış neler öğreneceğim demiştim ona bir gün" dedi gözlerimin içine bakarak.
Dinliyordum. Neye dayanarak bunu ona söylemiş olabileceğini kestirmeye, hatırlamaya çalışıyordum. Belki de hayatımıza giren her insan bize bir şey öğretirdi ve o bunu zaten biliyordu.
"Bir başka bir yanımı çıkarmıştı ve ben hayretle izliyordum. Ama öyle değil midir zaten" diye sordu. Sonra devam etti. "İçinde bir sürü kadın vardır da hazırda beklerler, o birisi çıkana kadar sessizce otururlar içinde. Ve sen o sırada ahkam kesersin, dersin ki ben asla şunu yapmam. Sonra o çıkar karşına ve o yapmam dediğin, küçümsediğin, hatta ahlaksız bulduğun her şeyi yapar bulursun kendini. Çünkü içinde sessiz kalan kadını uyandırmıştır" dedi kahvesinden bir yudum alırken.
Haklıydı. Hepimizin içinde karanlık ve aydınlık vardı. Hepimiz eksiktik. Hiç kimse mükemmel değildi. Ve uygun ortamı bulana kadar ya hep aydınlık kalıyorduk ve doğruyu oynuyorduk ya da karanlık yanımız doğru insan çıkana kadar baskın kalıyordu ve adımız o zamana kadar kötü oluyordu.
"Mesela ben güvensiz bir kadın olduğumu bilmiyordum. Onunla öylesine güvensiz hissettim ki ve hep korktum beni bırakacağından. Başka kadınlarla yarıştım durmadan." dedi içini geçirerek. Gerçekten öyle bir kadın olduğunu düşünmüyordum. Sahi ona ne yapmıştı da kendine güveni tam olan bu kadın böylesine kendini güvensiz, hastalıklı hissetmişti diye hatırlamaya çalıştım.
Sonra devam etti "Çok şey öğrendim hakkımda. Bu da iyi bir şey olsa gerek. Ama çok acıttı canımı. Ve bunu sevdim. Biliyor musun bazen yaptığı onca şeye küfrederken birden gülümsüyor ve iyi ki öyle, iyi ki canımı acıtıyor dediğim oldu".
Bunu anlayabiliyordum. Hiç bir şey hissedememekten daha iyi olmalıydı can acısı. Acıyı hissedince canlı olduğumuzun farkında varıyorduk belki de.
"Peki nasıl olur da ona boyun eğdim, beni değiştirmesine, istediği kıvama getirmesine izin verdim." diye sordu. "Neydi beni ona çeken, niye aklımın bütün ikazlarına rağmen devam ettim? Niye sürekli bir adım bir adım daha attım, inandığım her şeyi çiğnedim bile bile göre göre? Hem de beni elinde tutmak için hiç bir çaba göstermemesine rağmen niye kaldım?" diye sordu. İyileşmesi için bunu bilmesi şarttı.
Birazdan söylemem gereken şeye hazırlanmak için derin bir nefes aldım ve dedim ki "Farkında mısın başlarda diz çöktüğün yoktu aslında. Zaten bu özelliğin yüzünden gelmişti sana. Zeki, güçlü, bambaşka bir kadın olduğun için. Ve seni bir süre seyretti. Zaman doğru olduğunda da harekete geçti. Seni resmen avladı. Dikkat edersen zaten öyle kadınları seviyor, senin gibi nerede aykırı kadın var onların peşinde ve onlarla sürekli flört ediyor. Içinde onları ele geçirmek, yola getirmek isteyen bir master var gibi, bunun farkında mısın? Ele geçiriyor ve onlardan sıkılıyor. Sanırım içlerinde en uzun süreni, ilgisini en uzun tutan sendin, çünkü en zekisi sendin."
Yüzüme baktı. Gurur vardı yüzünde ama aynı anda da müthiş bir kalp ağrısı yüzüne vurmuş gibiydi.
Ona moral vermek amacıyla epeydir düşünmüş olduğum şeyi söylemek istedim, tam sırasıydı. "Bir ara onun narcissist olduğunu düşündüm, biliyor musun" dedim. "Bir narcissistin ilgisini tutmak imkansız, yapabileceğin bir şey yoktu. Onun sevme potansiyeli yok. Sen yanlış hiç bir şey yapmadın. Bence çok bile dayandın."
Dışarıyı seyrediyor gibi gözüküyordu o sırada, cafenin camından dışarıya bakıyordu. Çok çekici bir kadındı. Yaşına rağmen aşırı çekici. Ve çok ilgi çekiyordu. Bir şey vardı onda. Güzellik değil başka bir şey. Seksi giyinmiyor, seksi olmak için herhangi bir uğraş vermiyordu ama sonuç tam da tersiydi.
"Onu bazen deri bordo bir koltukta elinde baston ile otururken hayal ettim. Bir king, bir daddy, bir master gibi. Takım elbisesi içinde. Baş parmağında yüzük. Çünkü söylediği her şey tahtında oturan birinden gelmiş gibiydi. Sükunet içinde sessizliği ile beni yönetiyordu. Cezası en büyüğü idi, yanlış bir şey yaptığımda sessiz kalıyordu. Ve beni yola getiriyordu sevgisini çekerek. Komik olan sevdiğinden bile emin değildim. Ama sessizliği en büyük cezaydı. Belki de usulca ruhuma sokulmasını anlayamadım ve farkında varlığımda ise geç kalmıştım. Veya ruhuma söz geçirecek birini arıyordum. Belki de ondaki bana meydan okumaları hoşuma gitti. Veya bilmece oluşu. Bilemiyorum."
Ona en vurucu yeri söylemenin tam sırasıydı. Sesimi kısarak "belki de babana benziyordu" diyebildim. Yüzüme acı ile baktı. Pişmanlık duydum ama bilmesi, görmesi gerekiyordu, çünkü bugün onu konuşacaktık ve bir daha asla mevzusu açılmayacaktı. Bu onun iyileşme töreni idi.
"Bana bak kızım kendine gel" dedi Kırmızı, ben bunu söyler söylemez. Epeydir sessiz duruşuna şaşırmıştım aslında, konuya çoktan girer diye düşünmüştüm. Onunla dalaşacak değildim, bunu çoktan öğrenmiştim.
Devam etti "Burada özüne inilecek, didik edilecek, analizler yapılacak, sorgulanacak bir bok yok, ben size kısaca söyleyeyim. Seni tavladığını sandı o ruh hastası, sen de izin vermiş gibi yaptın, hepsi bu. Başından anlamıştın da rengini belli etmedin, sinsice inceledin durdun. Seni ne zaman kaybetti biliyor musun, onu incelemeye aldığın o gün. Onu izlemeye başladın ruhu duymadan ve hemen anladın iki yüzlü olduğunu. Bunu ona söylemedin, gizlice her boku kaydettin kafanda ama. Ve ona güvenmedin, hem de hiç. Lan senin gibi karıyı insan aldatabilir mı be! Sen kurt gibisin. Ne kadar aşağıya ineceğini görmek istedin. Zamanı geldiğinde de çektin gittin, giderken onu kendi silahı ile vurdun, sessizlik ile. Bence muhteşemdi." dedi kahkaha atarak. Sonra devam etti "Açıkçası o kocaman bir oyundu senin için. İşte bu yüzden ona izin verdin. Aslında izin vermiş gibi göründün desek daha doğru olur. Sen kim, o kim ya Allah aşkına, bir baksana. Şimdiye kadar oynaştığı karılarla seni bir tutması bir kere ne kadar salak olduğunun göstergesi. Cin gibisin sen kızım, cin".
Bunu sevmişti sanırım. Biraz gülümsedi. Doğruluk payı var mı diye düşündüm. Son noktayı koyduğu doğruydu. Deyim yerindeyse evet onu bir çırpıda hiç açıklama yapmadan bırakıvermişti. Kırmızı haklı olabilir miydi? Ne zaman kendini suçlasa yardıma gelirdi, ona güç verirdi.
O sırada gözüm Beyaz'a takıldı. Solgundu yüzü. Hiç gülmüyor çok kederli görünüyordu. Ve şimdiye kadar da tek kelime etmemişti. Aynı anda ona "ya sen ne düşünüyorsun, çok sessiz kaldın" diye sordu. Beyaz başını kaldırdı ve "bence aşkı unuttunuz" dedi. "Aşkın sebebi olmaz ki, belki de sadece tutuldun" diye ekledi.
Hepimiz birbirimize baktık. Aynı anda yüzümüzdeki bütün ifadeler soldu. Kırmızı artık kızgın değildi, yüzü yumuşamıştı. O da öyle, bakışlarına hüzün gelmişti. Ben bile artık yaptığımız bu konuşmanın muhteşem bir saçmalık olduğunu düşünmeye başlamıştım. Evet, ya aşksa. Onca zaman ona tahammül etmiş, sabır göstermiş, anlayışla karşılamış ve çokça değişmiş bir kadın vardı karşımızda. Bırakmıştı ama içi içini yiyordu. Ve özlüyordu, yoksa buraya toplanmazdık.
Beyaz ayni anda "onu sevdin sen, onun için bütün prensiplerini yıktın, hiç yapmadığın şeyleri yaptın, kaçmaya çalıştın ama döndün hem de kaç kere. Onsuz geçmeyen dakikan yoktu, hep aklındaydı, şu an bile öyle. Bence kimse kimsenin kıçına tekme atmadı, kimse kimseye oyun oynamadı, kimse kimseyi imtihandan geçirmedi, kimse kimseyi yola getirmeye çalışmadı, ortada bir yarış yoktu. Sadece yürümedi. Olmadı işte, çünkü imkansızdı."
Hepimiz önümüze baktık. İçim acımıştı. Onun yüzüne baktım. Hali benden daha berbattı. İçini çekti. Beyaz da aynı anda hıçkırarak ağlamaya başladı. Kırmızi bile suskundu.
Aynı anda Gri girdi söze ve "Diyelim ki bir aşk vardı. Ama o aşk tek taraflı idi. Ortada bir sevgi vardı ama o sadece senin sevgindi. O sevgi için durmadan uğraşan sen oldun. Seni sevsin diye değişen, bükülen, adımlar atan hep sen oldun. O kadar değiştin ki, o kadar kendinden ödün verdin ki burada toplanmak zorunda kaldık. O ise kılını bile kıpırdatmadı. Seni sevmedi. Sevdiğinden emin olduğun sadece bir iki anı var, başkası var mı? Yok. Hep önemsiz, kimsesiz, değersiz hissettin sen. Bunu ona kaç defa söyledin ve o bu konuda bir şey yaptı mı? Hayır, yapmadı. Sana aşırı haşin davrandı. Hem de aşırı. Ne zaman yanında olduğunu hissettin mesela? Hiç bir zaman. Ama başka kadınlara destek çıktı, onları kanatları altına aldı ve bunu sana açık açık anlattı, hatta seni o kadınlarla karşılaştırdı. O gün söylediği sözü hatırlasana, nasıl kalbini kırmıştı. Durmadan seni takdir etsin, seni beğensin, sana hayran olsun diye uğraştın. Olmadı, ama başka kadınları hep beğendi, onlara övgüler yağdırdı. Hatırlasana ne çok kırıldın başka kadınları güzel bulduğunda. Sen onun için ne güzel oldun, ne de hoş bir kadın. Sen hiç bir listenin en üstünde değildin. Senin hiç bir ayrıcalığın yoktu. Sana bunu hiç hissettirmedi. Ne zaman kahkaha attınız mesela? Hiç güldün mü onunla? Hayır. Seni sürekli eleştirdi. Sen yaramazlık yapan ve bu yüzden sürekli ceza alan küçük bir kız çocuğundan öteye geçemedin. Uğraştın, değiştin, hem de çok uğraştın, şimdi hakkını vermek lazım, sabırla bekledin ama hep aynı yere çıktın. Sonuna doğru da senden iyice sıkılmış olduğunu anladın ve artık yapılacak bir şeyin kalmadığı için son çare çekip gittin. Olan bu. Başka yolu yoktu."
Konuşan kim olursa olsun, sonuç aynıydı. Aynı anda farkettik. O ister oyun oynamış olsun, ister gönülden saf bir aşk ile sevmiş olsun, isterse eksik yanını tamamlamak için ona tutunmuş olsun sonuç hep aynıydı: bu adam onu hiç sevmemişti.
Ben, O, Kırmızı ve Gri ne yapacağımızı biliyorduk artık. Emindik. Ama onu Beyaz çok özleyecekti.
Aslında o kadınların hepsi aynı ve hepside tek bir kişi yani sensin.Kendi kendine kızıyorsun çünkü mazoşist hislerin seni bir alfa erkeği diye kendini tanımlayan sadist ve narsist bir züppe master'a çekilmene neden oldu ve buna aklın isyan ederken hislerin kontrolu ele almıştı.Böyle ilişkilerde hep yaşanan ve yaşanılacak olan yalnızlık değersizlik ve terk edilme terk ediştir,çünkü köle efendi ilişkisinde aşk ve sevgi söylenmiş en büyük beyaz yalandır.Kadını aşağılamaktan ve kullanmaktan birden fazla kadına sahip olmaktan hoşlanan bir sığırın ağzından çıkan sevgi ve aşk sözcüklerinden daha büyük bir yalan düşünülemez.Yanlış şeyleri yanlış yerlerde aramanın doğal sonucu,ve kadınların hep yaptığı hata erkeğin alfasına,halk arasında onlara erkeğin piçi denilir tutulmak,tıpkı erkeklerin kadının orospusuna çekildikleri gibi.İnsanlar hislerini kontrol etmeyi öğrenmedikçe iyi insanların değerini ve kıymetini bilemezler ve onlarla hayat sürdüremezler.İnsanlık tarihi kadar eski hikaye,iyi kadınlar ve erkekler yalnızdırlar çünkü iyi insan olmak cazibeli değildir.
YanıtlaSilçünkü köle efendi ilişkisinde aşk ve sevgi söylenmiş en büyük beyaz yalandır....... sevdim bu cumleyi
YanıtlaSilYukarıdaki yorumu yapan ve sendeki benzer arızalara sahip bir erkek olarak,bu ilişkilere hiç bir zaman inanmadım,içinde ego ve aşağılama olan bir ilşikinin sevgi neresindedir? Bunun cevabını hiç biri veremiyor,yok çünkü,aslında babalar gibi var,dillerini ısırıyorlar,ben nefsimin kölesiyim,bunu yapmak hoşuma gidiyor çünkü ben bir bağımlıyım,ve nefsim buna beni zorluyor demek çok ağırlarına gidiyor,malum karizma meselesi ,çizdirmek istemiyorlar,kolaymı o egoyu öyle şişirip etrafa hava yapmak,birde üstüne ben herşeyden önce kendimin efendisiyim diye kendi kendini kandırmak.Bu rolü bu kadar güzel oynamalarının tek bir sebebi var sıktıkları plalavraya kendilerini gerçekten inandırıyorlar,kendisi inanmış olan etrafındakileri'de inandırabilir çünkü. :) Eğer bu iş öyle değil böyle diyecek bir delikanlı varsa,çıksın anlatsın.Bu, kadının efendi,erkeğin sub olduğu ilişkide tersinirinden daha kötü bir şekilde var oluyor ve dolayısıyla daha kısa zamanda daha kötü bir şekilde sonlanıyor.Bence bunun kadın doğasıyla ilintisi var,kadında sadizm,erkekte olandan daha kötü sonuç veriyor diye düşünüyorum.kadında olduğunda ego kontrolü daha zor gibi.
YanıtlaSilBunu anlayamadim.
SilNeresini anlayamadın? Biraz açarsan belki cevaplıyabilirim.
Silayni kisi mi yaziyor, kiminle konusuyorsun bunu anlayamadim.
SilEvet yukarıdaki yorumları aynı kişi yazıyor. :)
SilYorumu anladın ama sorgulamak işine gelmiyor.çünkü bunu içten içe istiyorsun ve kendini kontrol etmek istemiyorsun. Madem varım,hayattayım,neden beni sıkıştıran dürtülerimi yaşayıp kendimi gerçekleştirmeyeyim:) Öte yandan aklın sana sürekli olarak başka şeyler söylüyor,ve bunun seni mutlu etmeyeceğini fısıldıyor,ama bunu duymak işine gelmiyor,yalan sa yalan de. :)
YanıtlaSilYalan
Sil