31 Aralık 2017 Pazar
Emma Goldman ve free love
Kısaca geçecek olursak, Emma Goldman'ın yaşadığı dönem 1800'ler sonu 1900'ler başı. Ve Avrupa değil de Amerika kıtasındaki feminist hareketten bahsediyoruz. Birinci feminism çıkmış, kadının seçme ve seçilme hakkı ve gender roller tartışılıyor. Kendisi anarchist, yani bütün otoriteyi red edelim diyor. Otorite dediği şeyin içinde devlet, kanunlar vs var. Ve doğal olarak evlilik konusuna giriliyor. O dönemde orta sınıf Amerikan ailesi içinde gender roller evlilik içinde belirlenmiş. Nedir bunlar: Kadın evine kocasına bakar, bebek yapar, evde durur, çalışmaz, eve para getirmek erkeğin işidir gibi klasik roller işte. Ancak evlilik içinde kadının yaşadığı büyük sorunlar var, bunlar neler? Evlilik içi şiddet var, evlilik icinde tecavüz var, doğum kontrol yönetimi yok, kadının görevi hamile kalmak, hayır ben bebek istemiyorum diyemiyor, boşanamiyor, evlilik dışı ilişki yaşayamıyor, evlilik kurumu dışında bebek yapamıyor, kürtaj şart, kürtaj yüzünden ölen kadın sayısı fazla, aynı erkekle aynı evde evlilik dışı yaşayamıyor, kendi partnerini seçemiyor gibi gibi. Bu yetmiyormuş gibi erkek evlilik içinde kanunlar karşısında korunuyor. Mesela evlilik içinde tecavüzün bir cezası yok. Mesela evlilik içinde şiddetin cezası yok. Emma Goldman dönemi böyle bir dönem.
Emma Goldman ilk önce bunlara karşı çıktı. "Devlet eliyle, evlilik adı altında erkek korunuyor, bu yüzden evlilik yıkılmalı, kadın mülkiyet değildir, kadın kendi partnerini kendisi seçmeli, evlilik dışında da seks yaşayabilmeli, evlilik dışında çocuk dogurabilmeli, çocuk istememe hakkı olmalı, doğum kontrol yöntemlerini uygulamalı, evlilik zorunlu olduğu ile değil de istediği ile olmalı kadın" dedi. Ancak bu "kadın istediği erkekle istediği kadar sesk yapsın, çok eşli olmalı kadın, birden fazla partneri olsun, sabaha kadar seks" demek değil. Kadını evlilik içinde kendi mülkiyeti gibi gören sisteme (evliliğe, kanunlara, devlete, erkeğe, sisteme, rollere) karşı geldi sözün kısası. Lgbt haklarını da korudu, onların da aşk yaşamaya hakları var dedi. Aşkta mülkiyet olmaz dedi. Free Love dediği bu.
29 Aralık 2017 Cuma
Çevre dostu kadın ve cinsiyet kalıpları
Çevreci harekete kadınlar ilgi gösterip, çevre ve doğa için en çok kadınlar bir şey yapıyormuş. Sebebi inanılmaz şaşırtıcı: Erkek çevreyi korumak "feminine" diye düşünüyormuş. Erkek, yine erkek görünmek için doğanın içine ediyor! Çok erkeksiniz yahu! Devam!
Erkek olmak ile ilgili böyle bir takım kalıplar var toplum içinde. Mesela "erkek et yer, o yüzden vejetaryen, vegan erkek sissy'dir" düşüncesi. Ağzından köpükler çıkararak hayvanı devirmek, oracıkta kesmek, eti az pişmiş kanlı yemek sizi ciddi ciddi erkek (!) mi yapıyor?
Erkek ne kadar acımasız, agresif, hoyrat ise o kadar mı erkek? Belki de erkek (!) olmak yerine insan olmayı tanımlamalı ve insan olmaya çalışmalı. İşte o yüzden cinsiyetsiz bir toplum peşindeyim.
Aynısı kadın için de var. "Kadın çiçektir böcektir, naiftir, yumuşaktır, kadından başkan olmaz, kadından iyi anne olur, hemşire olur, öğretmen olur, doğasına yakındır" gibi bir sürü saçmalık. Hepsini yıkmak gerek.
Feministe öğütler
Feminismin içini boşaltmayın. Herkese uygun feminism olmaz. Moda oldu diye feminist olunmaz. Feminismin orasını burasını çekiştirip değiştirmek olmaz. Yaptığınız bazı haltlara feminism battaniye hiç olmaz. Neyse o, ne diyorsa o!
Feminismi merak edenlere birinci ikinci dalga feminisminden başlamaları. Önce tarihsel akışına bakmaları. Sonra üçüncü dalga feminisme bakın. Ama bir de sex positive feminisme ve eleştirisine de bakın. Özünü, çıkışını, niyesini aklınızdan hiç çıkarmayın ama.
Erkeğe nefret kusan feminismden uzak durun, o feminism değil. Cinsel özgürlük konusunu kesinlikle kıçından anlamayın. Lgbt neresinde o tartışmalara da bakın. Gender & sexuality ve masculinity konusuna da girin bir ara mutlaka. Alın size okuma listesi.
Erkeği, lgbt'yi ve feminismi destekleyen bütün grupları ve kimlikleri içine alan ve patriarchy'e karşı olan bir duruş özünüz olsun. Bölen feminismden uzak durun. Bu cinsiyetler arası bir savaş değil, bunu aklınızdan çıkarmayın.
Cinsiyetsiz bir toplum amacınız olsun. Erkek dediğin, kadın dediğin diye başlayan cümleleri ve anlayışı yıkmak amacınız olsun. Kadının güçlü pozisyona getirilmesi amaç olsun, ama aynı zamanda erkeğe ve öteki cinsel kimlikleri de ezen patriarchy'e karşı duruş esas olsun.
Yazdığım twitler
2. Cinsiyetsiz toplum amacımız olmalıdır. Cinsel rollerin olduğu bir yerde kalıplara giren insan mutsuz olacaktır.
3. Patriarchy'den kadın çok çeker ama erkegi de ezer. Bütün kimlikleri içine alan bir feminist hareket şart.
4. Taciz konusunda bir iki yüzlülük var. Tacizin tanımlanması lazım.
5. Erkek hem kadına hem de savunmasız başka varlıklara da şiddet gösteriyor. Sebepleri ne? Bu durumda ne yapılmalıdır? Erkeğe şiddet de ciddiye alınmalıdır.
6. Mutluluk nedir?
7. Özne ve nesne arasındaki güç ilişkisini kim belirler?
8. Tanrı erkek mi? Tek tanrılı dinler erkeğe gelmiştir. Kadını nesne edilgen hale getirmiştir. Patriarchy ürünüdür.
9. Bütün enerjinin seks için harcanması anlamsızdır.
10. Ne erkek ne de kadın cinsel obje olmasın.
11. Aşk nedir? Aşkta rolleri kim belirliyor? Davranışımızı kim belirliyor?
12. Özgürlük mümkün mü? Özgür seçim var mı?
13. Eşitlik mümkün mü?
14. Demokrasi nedir? Yaşanması mümkün mü?
15. Irkçılık kabuk edilemez.
16. Ideal toplum nedir?
17. Critical thinking nedir?
18. Sünnet yanlış, karşıyım.
19. Kadının güçlendirilmesi cinsel özgürlükten geçmez.
20. Positive sex feminisme karşıyım.
27 Aralık 2017 Çarşamba
Kaliteli adam
26 Aralık 2017 Salı
Bence
Reasons for my paranoid mind
25 Aralık 2017 Pazartesi
Aklımdan geçen
Güneş tenime değdiğinde onun senin de tenine değdiğini hayal ediyorum. Aynı ayın ışığını çok yakın yerlerde sen de görüyorsun diyorum onu balkondan seyrederken. Ayaklarıma dokunan bu Akdeniz suyu belki senin de ayaklarına dokunup gelmiştir bana diye bir şey geçiyor aklımdan.
Üstümden geçen bu martı belki seni de görmüştür. Saçlarımı uçuran bu hafif rüzgar senin de saçlarının arasından geçmiş midir? Soluduğum hava az önce senin ciğerlerinden çıkmış olabilir mi? Belki de sen de aynı müziği dinliyorsun şu an, ben balkonda sen bir barda.
Aynı anda birbirimizi düşünüyor olabilir miyiz? Paralel hayatlarımızı yaşarken...
Evet, paralel hayatları ve birbirini hiç görmemiş, belki de hic görmeyecek olan insanların aynı anda ne yapıyor olduğunu düşünen, hayal kuran romantik bir kadınım.
24 Aralık 2017 Pazar
Propaganda nasıl tanınır
Propaganda, ve büyük ihtimal ırkçı, bir yazıyı nasıl tanırız, bu yazıların kokusu nasıl gelir. Kısa kısa geçeyim. Aşağıda saydığım şeyleri görür görmez okumayı bırakın, dinlemeyi bırakın, inanmayı bırakın.
İçinde "biz", "siz", "onlar" geçiyorsa gruplar içi ayrım yapılıyorsa. Büyük ihtimal "biz iyiyiz, doğru olan biziz", "öteki kötü, yanlış olan öteki" gibi bir mesaj olacaktır. Mesela Bush'un 9/11 sonrası yaptığı konuşmalar.
Içinde sıfatlar varsa. Mesela gazete haberleri bunu yapıyor. Sıfat kullanan gazete olaya objectif bakmıyor, sadece olan şeyi yazmıyor tam tersi taraf tutuyor, subjektif oluyor demektir.
Olayın içine milliyet, ırk, din girmiş ise dikkatli olmak lazım. Bir "F. Z. kadının evine zorla girmiştir" demek var bir de "Suriyeli müslüman F. Z. kadının evine zorla girmiştir" demek var.
"Arabın dini" diyorsunuz da niye sadece "Islam" demiyorsunuz mesela? "Arabın dini" diyen bir ateisti dinlemem artık.
23 Aralık 2017 Cumartesi
Başarısız kadın
22 Aralık 2017 Cuma
Paralel hayatlar
Şu anda ne yaptığını merak ediyorum. Hayır tanışmadık, hayır seni hiç görmedim, hayır sen de beni hiç görmedin, varlığımdan bile haberin yok ve hayır senin orada olduğunu kanıtlayacak hiç bir ispatım da yok. Ama tam da şu an ne yapıyor olduğunu düşünüyorum.
Spor salonundan çıktım, yağmur yağıyor - bu adada hep yağmur yağıyor, hiç dinmiyor. Kulaklıklarımı taktım ve bu güzel parçayı dinliyorum. Sen ise belki güneşli bir ülkede bir plajda güneşleniyor olmalısın - belki yaşadığın yerde hiç yağmur yağmıyor.
Yağmur altında seni düşünürken dinlediğim bu parça aynı anda playlistlerimizde çalarken sen ne yapıyorsun peki? Sence hiç yüz yüze gelecek miyiz?
Belki yıllar sonra karşı karşıya geleceğiz. Belki bu parçayı sana çalacağım. Belki bana "bu parçayı ilk sahilde güneşlenirken duymuştum" diyeceksin, aynı anda güzel popolara baktığını saklayarak.
Belki sana "spor salonundan çıkmıştım, yağmur yağıyordu ilk duyduğumda" diyeceğim, seni düşünmüş olduğumu saklayarak.
Şu anda paralel hayatlar yaşıyorken parmaklarımız hiç dokunacak mı bir yerde sence?
Tecavuz nedir
Kadın sevgilin olabilir, barda tanıştığın bir kadın da, eşin de olabilir, parayla satın aldığın seks işçisi de. Kadın sana hayır dediği anda durmayı bileceksin. İsterse o kadın yatağında iki dakika önce sekse evet demiş olsun, sana şu an hayır diyor.
Ve bir kadının sana hayır deme yetisi yoksa, ondan evet kelimesini duymadığın sürece ona dokunmayacaksın. Kadının öğrenme zorluğu içinde olabilir, zihinsel engelli olabilir hatta sarhoş da olabilir. Sana evet dedi mi, düşün!
Savunmasız ne kadına ne çocuğa dokunacaksın.
Tecavuz ve kadin niye sessiz
Kaldı ki tecavüz edildi diye namus cinayetine kurban verdiğimiz kadın sayısı küçümsenemeyek boyutta. Düşün ki sana tecavüz ediliyor, ama suçlu suçunu çekeceğine seni öldürüyorlar ailenin erkekleri bir araya gelip buna karar veriyor. Sebebi namus! Sesini çıkarır mıydın?
Tecavüzü ailesine anlatan kadınin aldığı öğüt ise "aman kimse söyleme baban hepsini öldürür, başımız belaya girer, aile dağılır" oluyor zaten. Kadına başka kadın susmasını söylüyor. Kadın faciaya yaşanacak diye susuyor yine.
Diyelim ki kadın sesini çıkardı, bu sefer de adalet sistemi yanlış işliyor. Polisin, hakimin yaklaşımı berbat. Yine seni suçluyorlar, karşı taraf orospu (!) olduğunu ispatlamaya çalışıyor sürekli. Senin istediğini, yalan söylediğini söylüyorlar. Sen olsan sesini çıkarır mısın?
Tecavüz edenle seni evlendiren ve bunu meşru hale getiren bir sistem varken sen olsan sesini çıkarır mısın? Kimse senin yanında değil, sen olsan sesini çıkarır mısın?
Tecavüz sonrası sessiz kalan, susturulan kadını suçlamadan önce bunları bir düşün önce .
18 Aralık 2017 Pazartesi
We are constantly bullshitting about love
One simple rule
Freedom to choose?
Smart women are boring
This is how they silence you
You stand against their racist comments on refugees; you challenge their misogynist views on women; you question their understanding of gender and sexuality; you oppose to their idea of what aesthetics, normal and beauty are; you disprove what they think equality, democracy and freedom are; you test their choices; you question their perspective of love, sex, relationship and marriage. And they hate you, they wanna break you. They can't refute your argument because your argument is strong and because they are clueless. As they know this, they use one thing to drag you down: your sexuality, your sex, your looks and character. They create a persona, which is far from reality, to belittle you. They tell you that if you were fucked you would not be feminist, you would not be so unhappy, you would not be discontent, you wouldn't be so aggressive. They tell you that you are ugly, you are jealous, you're fat, you are a bitch, you're a whore, you are an attention seeker, you need professional help, you're mental, you have issues. They call you names and they put ugly adjectives in front of your name. This is how they silence you. Because you're a woman, because you're a woman who speaks her mind and questions things.
There's a battle in my soul
Disassociating
I have started writing in English again, not Turkish. Don't know why I'm doing this. It's probably because I'm disassociating myself from the Turkish-ness I have seen so far on social media, which was quite nasty when you think about it. I have been insulted, I have been bullied. Why? Juts because I spoke my mind about racism, feminism, veganism, gender and sexuality, lgbt and equal rights and lately domestic violence. I am giving a break from all that shite. I'm really hoping I wouldn't go back to same old same old. On the other hand, I am thinking I shouldn't let them silence me and I should continue to shout out. But is it worth it?
Stages of mind
I do a few things when someone doesn't accept me the way I am, or ignore me or neglect me or hurt me. There are a few stages and this can take a few days to a few months, depends how bad it is.
Stage 1: Blaming myself, hurting myself, punishing myself:
It is always my fault when something goes wrong. I have done something bad, wrong whatever. I always look into myself and my actions first. I go over them one by one in every single detail. I run, exercise or do something physical because this stage hurts a lot emotionally. I must turn emotional pain into physical pain so I can cope with my emotions, which is usually guilt.
Stage 2: Checking if there is anything to do to mend, if there is anything I can do.
I try and try again to communicate with the other to clarify what has actually happened. Usually the other person doesn't care, I usually don't have any response, which proves that they are quiet an ass. This stage is fine too as I kill the last question in my mind because I'd feel extremely guilty if I leave one single question that I couldn't answer. Everything can turn around at this stage depending whether I will have a response from the other party or not; or depending on their attitude about the whole matter and if we could clarify any misunderstandings.
Stage 3: Accepting the fact that I did my best and that I am okay (and the other party was not an angel)
Well, it says it all. there's nothing there. So I accept it is not my fault, and there is no question about this.
Stage 4: Letting go, freeing myself
After this stage there's no turning back. The person becomes no one in my mind. I don't show any feelings, no hatred no aggression no love, absolutely nothing.
What's wrong with me?
I always make the same mistakes. When am I gonna learn? I can spot all the be-careful-this-is-trouble signs, I can name all the pathological traits; yet I can not run away, I can not stay away, I can not say stop. I fall into the same trap despite everything I know. What's wrong with me?
Gözümün gördükleri
Nereye bakarsam bakayım hep bir hüzün görüyorum. Otobüste insanlarla konuşmak isteyen ruhsal durumu bozuk bir kadın görüyorum, kimsenin konuşmak istemediği, deli dediği. Sokakta köpeğine sarılmış bir evsiz görüyorum uyuyan ve insanların yanından sessizce geçtiği. Acaba ne düşünüyor ben yanından geçerken? Hayatı benim gibi acımasız görüyor mu? Onun acımasız dediği benim acımasız dediğimden çok daha acı olsa da. Yaşlı bir adam görüyorum zorla hareket eden, arkasında sırada beklerken insanların ona kızdığı sabırsız davrandığı oflayıp pofladığı.
Niye bunları ben görüyorum? Hatta sadece bir tek ben görüyormuşum gibime geliyor? Niye sürekli kalbimde bir hüzün?
17 Aralık 2017 Pazar
My existence is meaningless
Aşkı senin için tanımlamislar
Hadi şimdi de aşkın yüzyıllar boyunca tanımına bakalım. Nasıl değiştiğine hatta bu konuda kimlerin söz sahibi olduğuna.
Bir kere şunu iyice anlayalım. Aşk dediğimiz şeyin tanımını sen yapmıyorsun ama senden başka herkes yapıyor. Hükümetler, politikacılar, capitalism, edebiyat, krallar bile bu konuda söz sahibi. Sen ise sana tasviri yapılmış aşkı yaşamaya çalışıyorsun. Senin önüne konulmuş aşk, aşk içinde olma, aşık insan kalıbının içinde kalmaya çalışıyorsun.
Savaş çıktığında kadın geride kalıyor, ekonomiden ve aileden sorumlu kadın aslında tek başına yeteceğini görüyor. Özgürleşen kadını yeniden eve sokmak için, savaştan dönen erkeğe iş açmak için ve de en önemlisi bebek yapmak için politikacılar aşkı, tek eşliligi, evliliği övüyor.
Politikacılar, hükümetler diyor ki, tek eşlilik güzel, kadının yeri evi, kadının görevi çocuk yapmak ve bakmak. Aşk yüce bir yere konuluyor. İnsan inanıyor. Ekonomi kötüyse tek eşlilik, aşk, evlilik popüler; ekonomi iyiyse tam tersi.
70li yıllarda free love gözde oluyor. Aitlik yanlış, aşk özgür olmalı, bana sahip değilsin, herkesi sevebilirim sloganları yapılıyor. İnsan yine inanıyor. 80li yıllarda ekonomi harika, evlilik yok, romantik aşk da.
80li yıllarda derken bambaşka bir şey oluyor, aids giriyor işin içine. Yine tek eşlilik, romantik aşk yüce diyor hükümetler. Çok eşliliktense artık yine tek eşlilige inanıyoruz.
Teknoloji yüzünden de değişiyor aşk. Artık online aşklar yaşıyoruz. Bir gün içinde sevgili değiştiriyor, dünyanın öteki yerinden sevgili yapıyoruz. Aşklar çabuk yaşanıyor, çabuk tüketiliyor. Aynı yerde olmamıza bile gerek yok. Seks ve aşk istediğimizde bunu online bulabiliyoruz.
Aşka vaktimiz yok. Sadık kalmak imkansız. Artık aşk da yok diyoruz. Onun yerine fuckbuddy, no strings attached, friends for benefits yaşıyoruz artık.
Yaşadığımız yatak odamızda online aşk, online cyber seks. Yaşadığımız sadece arada görüştüğümüz ama asla sevgilimiz olmayacak insanla seks için seks. Aşk öldü. Veya bize öyle diyorlar ve biz de inanıyor bunu yaşıyoruz.
Gelecekte hiç bir tene dokunmadan aşklar seksler mi yaşayacağız yoksa romantik aşk geri mi dönecek? Bakalım.
Ben diyorum ki savaş çıkarsa ekonomi kötüyse bence tek eşlilik, romantik aşk, evlilik popüler hale gelecek, yine propagandalar başlayacak. Ama teknoloji bu oyunu bozabilir.
Tabii bir de seyrettiğimiz filmler, okuduğumuz kitaplar, reklamlar, televizyon ve porno ne diyecek o da önemli. Sonuçta 50 shades of gray yüzünden herkes bdsm yaşıyor, Hollywood filmleri yüzünden fuckbuddy ile yalnızca seks yapıyor.
Feminist, lgbt konusundaki gelişmeler de aşk dediğimiz şeyi değiştirebilir. Belki ileride cinsiyetsiz aşk ve seks yaşayacağız.
Askin devreleri
İlk sekiz, on hafta içinde yaşadığımız yoğun duyguları aşk zannediyoruz. Oysa on hafta sonra her şey değişiyor. Vücudumuzdaki hormonların oyunu gibi bir şey aşk bu durumda. İlk on hafta içinde hislerimiz aşk mı değil mi? Çoğunlukla değil, biterse değil, adına infatuation diyorlar
On haftadan sonra hala devam ediyorsa hissettiğimiz duyguların aşk olabilme olasılığı fazla diyorlar. Seks ilk on hafta yaşanmasa iyi olur diyor bazıları. Çünkü hissedilen seks yapma duygusunu aşk zannetme olasılığımız fazla. Aşk seks midir o zaman? Değildir.
On haftadan sonra yaşanılan ise ilk başta hissettiğimiz "o harika bir şey" duygusunun yerini "ama surada hata yapıyor, şu halini huyunu sevmiyorum" duygusuna terkediyor. Sürekli anlaşmak uzlaşmak için uğraş gerekiyor. Bu hali yine seks ile örtmek, sorun yokmuş gibi yapmak mümkün
On haftadan sonra diyelim ki uzlaştınız, anlaştınız... O zaman aşk, belki de beraber, bir arada kalmak için atılmış o adımdır, karardır diyebiliriz. Ama aşkın ömrü yine sınırlı. Önümüzdeki üç sene içinde bitecek. Hormonlarımiz devreye girecek, sıkılacağız, avlanmak isteyeceğiz.
O zaman aşk var mı? Belki var ama kısa ömürlü. İnsan tek eşli değil ne yazık ki, kadını da erkeği de. Ama üç sene sonra ilişkisinde yaptığı ilginç bir şey var, adına commitment diyorlar. Beraber kalma, çift olma isteği, sözü. Aşk gidiyor ama yerine başka bir şey geliyor.
Üç senenin sonunda aşk bitti diye panik yapmamak lazım. Hiç bir şey aynı kalmaz. Değişir. İlk on haftada hissettiğin şeyleri artık hissetmen imkansız. İlişkin yeni bir yerde, aynı derecede seks yapmayı, aynı deli duyguları hissetmeyi beklemek hata olur.
Bu dönemde aklından başka birisinin geçmesi, başkası ile flört etmen kaçınılmaz. Bu aldatmak değil. Ama bu konuda ne yapacağın çok daha önemli bir karar. Bunu doğal kabul edip yok edip ilişkine devam mı edeceksin, yoksa terk mi edeceksin?
Kirilmasi zor halka
Küçükken taciz edilmiş isen büyüyünce taciz ediyorsun. Küçükken şiddet görmüş isen büyüyünce şiddete başvuruyorsun. Çocuklukta yaşanmış taciz ve şiddet sebeplerden biri, başka sebepleri de var. Taciz ve şiddet uygulayan kişilerde geçmişte çocukluk travması olduğu gibi ruhsal, karakter ve hatta fiziksel bozukluklar da olabilir, hatta madde bağımlılığı. Taciz eden şiddet uygulayan kişi zayıftır demekten daha öte, daha karmaşık konu.
Korumaya alan, koruyan sistem veya mekanizma sorunun asıl çözümü değil ama başlanacak yer gibime geliyor. Mor çatı evleri, kadın hostelleri gibi. Ve devlet bu konuda korumacı bir mekanizma gibi çalışmalı. Hatta denetim altinda olan gonullu kuruluslar olmali.
Sadece bu degil, ogretmenlere de gorev dusuyor. Bu konuda, taciz ve siddet nasil taninir bu konuda ne yapilir diye öğretmenlere eğitim verilmesi onemli. Siddet ve teciz gormus savunmasiz kisinin ilk basta gidecegi doktorlara, hemsirelere, saglik gorevlilerine ise ayri bir gorev dusuyor.
Ornek: Bana bir öğrencim açıldı. Hemen gerekli yerlere rapor ettim. İşin içine ücretsiz hizmetler (gonullu avukat, psikolojik yardim, kalacak yer vs vs)girdi, kadını çocuklarını da alarak adamdan uzaklaştırdık. Simdi boyle bir meaknizma olmasaydi o kadina ve cocuklara ne olurdu?
Aynı sokakta yaşayan insan, arkadaş olarak bile hepimize görevler düşüyor. Ancak koruma altına alacak bir mekanizma yoksa savunmasız olan durumdan çıkamaz. Taciz ve şiddet içinde kalan çocuğu ileride ne olur ilk başta söyledim. Kısır döngü bu. Kırılacağı yer korunma altına almak.
15 Aralık 2017 Cuma
Bilmece çözmek
14 Aralık 2017 Perşembe
Kadınlar, yeni nesil sizin eserinizdir
"Kadınları eğitelim, yeni nesil ama özellikle erkek çocuklarımızı onlar yetiştirecek, kadına saygılı yeni nesil için kadınlarımızı eğitmemiz şarttır" demek kadar salakça bir söylem daha olamaz. Kaş yapayım derken göz çıkarmak diye ben buna derim. Kadının görevi midir çocuk yetiştirmek, yoksa kadın ve erkeğin ortak görevi midir? O çocuklar sadece kadının çocuğu mudur? Kadını eğitelim güzel çocuklar yetiştirsinler anti feminist bir cümledir. Kendinize gelin.
Kadın eğitilmelidir çünkü bu onun en doğal hakkıdır. Kadın eğitilmelidir çünkü bağımsız, ayakları üstünde durabilen güçlü kadın olmak için eğitim şarttır.
12 Aralık 2017 Salı
Akilli ve zeki kadın berbat bir şey
9 Aralık 2017 Cumartesi
+ist ve +ism ile biten şeyler
Benim feminism anlayışım
Erkeğin (!) yaptığını yaparım, erkek (!) gibi hareket ederim diyen bir feminism taraftarı değilim, erkeğe düşman hiç değilim, sadece kadın diye kadının yanında duracak ve yanlışlığını savunacak feminist de değilim.
Erkek düşmanı değilim. Erkek tarafından yaratılmış erkek sistemine karşıyım. Eleştirisini yaptığım şey erkek sistemi. Ve bu sisteme eşlik eden kadın da olsa erkek de olsa eleştirim aynı. Hatırlatmak istedim.
Kadın ve erkek de ataerkil patriarchal sistemden çeker, her ikisini de ezer bu sistem. Ama kadına daha da yüklenir. Erkek kadınla bir olup feminist harekete dahil olmalıdır. İkisinin de kazanacağı şey çok.
Feminist kadın erkeği dışarıda tutmamalıdır, erkeği de içine alacak bir hareket gerek. Erkek düşmanı feminist gerçek gayeden sapmıştır.
Feminist hareket sadece kadını içeri almaktansa patriarchy'e kim karşı duruyorsa içeri almalı ve onunla çalışmalıdır. Yoksa cinsiyetçi, yani özüne aykırı, bir davranış sergilemiş olur.
Anaya avrat başka kadına girecek küfürleri de etmem. Sen bunu özgürlük sanabilirsin, ben özgürlüğü başka yerde arıyorum. Erkeklerin cinsel obje olarak gösterildiği şeye de itibar etmem. Erkekler yapıyor diye erkek vücut görseli paylaşacak değilim. İşte ben de böyle bir feministim
Feminism cinsiyetçiliğe ve vücudun seksuel obje olmasına karşı ise iki cinsiyeti de içine alan bir duruşta olmalı diye düşünüyorum. En temel taşlarına karşı gelerek ne cinsiyetçilik yapmalı ne de belli bir cinse nefret kusmalı.
Yüzyıllarca kadın vücudu kullanılmış, cinsiyetçilik ayrımcılık yapılmış diye hareket başlatmış isen öteki cinsiyete de aynısını yapman o hareketi zayıflatır. O yüzden erkeğe değil, patriarchy'e karşı bir harekete odaklanmak gerek. Nitekim patriarchy'e hizmet eden kadın da var.
8 Aralık 2017 Cuma
Yeni kadın hareketi
7 Aralık 2017 Perşembe
Aldatmak üstüne
Tecnology yuzunden aldatma ile ilgili baska terimler, baska aldatma sekilleri hatta aldatma anlayisimizi ve tasvirimizi degistiren seyler de hayatimiza girdi bunu da not duselim. Mesela sosyal medya ve internet yuzunden artik iliski icinde sadik kalmak zorlasti. Mesela artik online flirt aldatmak sayiliyor, baskasina gonderdiginiz ozel fotograflar da, paylastiginiz ozel konusmalar. Baska kimlikler anonim acilmis hesaplar bile aldatmak eyleminin icine giriyor. Bazilari porno seyretmek aldatmaktir diye dusunuyor. Hemen "hadi oradan" demeden once bir dusunmeli aslinda. Olayin icinde partnerinizin disinda bir kadin veya erkek var, partnerinizin haberi ise yok, bu durumda yukarida ozetledigimiz aldatma kavraminin icinde bu eylemler, dolayisiyla aldatmak sayilmali aslinda. Ame buna ladtma demiyoruz cogunlukla, niye? Aldatmak illa gercek hayatta tanidigimiz, dokunabilecegimiz veya bunun ihtimalinin buyuk oldugu insanlarla yasadigimiz seyle mi alakali o zaman? Aldatmak kelimesi bir ihtimali mi iceriyor yoksa?
6 Aralık 2017 Çarşamba
Etiket şeysi
4 Aralık 2017 Pazartesi
Vegan karsiti argumanlar (daha bitmedi)
Sosyal medyada vegan olmak konusu üstüne bir flood yazdım ve evet yine saldıranlar; hakaret, küfür edenler; kuzu çevirme, kızartılmış balık görüntüsü gönderenler ve absurd argumanlarla gelenler oldu. Cevap vermek durumundayim.
Vegan insan aslında bütün hayvanlara siddeti, zulmü yanlış gördüğü ve buna akıl ve vicdanla karar verdiği için bu saçma sapan argumanlara cevap vermemesi gerekiyor. Çünkü cevap verildiğinde aslında vegan olmayı yanlış bir konuma ve oldukça saçma bir konuma getiriyor. Ancak yanlış bilinen şeyleri açığa kavuşturmak için bunlara cevap vermek istiyorum bir yandan da.
Bir kesim insan diyor ki "Bitkiler de acı çekiyor, onları da yeme o zaman".
Bir kere şunu açığa kavuşturalım: Bitki, ışığa ve suya sadece "reaksiyon" verir. Bitki ışığın ve suyun oldugu yere yönelir, yüzünü güneşe çevirir. Ancak insanlarda ve hayvanlardaki gibi bitkilerde sinir sistemi yoktur. Sinir sistemi yoksa acı yoktur diyor bilim insanlari. Acıyı idrak edecek, acıyı hissedecek beyin ve sinir sistemi yoksa acı hissedilmez. Karşında korktuğunu ve acı çektiğini açıkça gösteren (hayvanın kesilme sırasındaki korkusu, çırpınışları, acısı, kesim öncesi ağlaması, stresi, kaçmaya çalışması, bebeğinden ayrılan ineğin bebeğinin peşinden koşması, bebeğinden ayrılan ineğin ağlaması vs vs) bir canlıya zulüm ediyorsun, onu öldürüyorsun ve bunda yanlış yok diyorsun ama kalkmış sinir sistemi olmayan ve acıyı hissetmeyen bitkileri yeme acı çekiyorlar mı diyorsun? Bir insanın bir hayvanın mutlu olduğunu veya acı çektiğini veya korktuğunu nasıl anlarız? Mutlu ise yanına gelir, sevdirir bir hayvan. Acı çektiğinde, korktuğunda kaçmak ister, saklanmak ister, ağlar, gözlerinde acıyı bile görürüz, bunu okuyabiliriz. Bitkide nasıl gözlemleriz peki? Kaldı ki önündeki iki seçenekten birisi hayvanın açıkça acı çektiğini gösteriyor, acı duymasına korkmasına ve bunu bilmene rağmen sen zulmünü devam ettiriyorsun.
Öteki argüman "et yemek için yaratılmışız, dişlerimize baksana". Peki bakalım, insan anotomisine ve tarihe bakalim. Bir kere insan önce meyve sebze yiyerek başladı. Avlanmak et yemek sonra geldi. Anotomiye bakarsak da aslında kocaman bir yanlış yaptığımızı anlayacağız. Şöyle ki, et yiyen hayvanların pençeleri var mı, var, avlanması ve avını tutması ve parçalara ayırması için şart bu. Insanin var mı, yok. Et yiyen hayvanın ön, kesici dişleri aşırı gelişmiş ve büyük değil mi, evet öyle, eti ayırmak için bu şart. İnsanın kesici dişi var ama et yiyen hayvan ile kıyaslandığında komik derecede küçük, yani avından et koparacak güçte değil. Ayrıca insanda öğütücü dişler var, yenilen bitki arkada öğütülür. Et yiyen hayvanların bağırsakları kısa mı, evet kısa, hemen çürüyen eti bağırsaktan geçirmek için şart bu, vücut uzunluklarinin üç katı kadar bağırsak uzunlukları var. İnsanın bağırsak uzunlugu ise 12 katı kadar, yani uzun bağırsaklı. Et yiyen hayvan midesinde eti eritmek için asit salgılar mı, evet. İnsanın midesindeki asit oranı et yiyen bir hayvandan 20 kez daha az. Daha çok örnek var, ama burada kesiyorum. Ama kısaca neymiş, insan et yemek icin yaratılmamış. Süt intolerance konusuna girmeyeceğim bile, ancak kısaca bebeklere bir yaşına kadar ne inek sütü verilir ne de bal ve de küçük çocuklar et yemeği red eder diyerek burada bu anatomi ile kurulmuş argüman konusunu kapatacağım.
Bir baska arguman "vegan diyet sagliksiz, protein almiyorsun, B12 almiyorsun". Bir kere vegan insan yedigi her seyin besin degerini bilir, hatta senden daha iyi bilir. Bitki bazli protein almak mumkun. Sebze ve meyve yedigi icin zaten vitamin ve mineral sorunu cekmez genelde. Tek sorunu B12, ama bunu da karsiyalacak soya ve cereal'lar var, olmadi disaridan takviye alacak durumdayiz artik. Kaldi ki bunu her gun kebap yiyen birisin soylemesi abes. Kirmizi etin kanser ve kalp hastaliklarina sebep oldugunu okumamis olmaniz imkansiz, bazi bilim insanalri inek sutu ve meme kanseri ustune aciklamalar bile yapmakta. Bird flu (kus gribi), swine flu (domuz gribi), mad cow, food and mouth gunumuzun hayvan eti yemekten ve yanlis beslenmis ciftlik hayvanlarindan veya etinin yenmesinden gecen bazi hastaliklardan. Ancak boyle bilgiler halktan saklaniyor, buyuk paralarin dondugu sut ve et endustirisi buna izin vermiyor.
Bir baskasi: "sen o hayvanları doğaya bıraksan ölecekler, sen yemesen de başka hayvanlar yiyecek". Hayvanlarin dogal seleksiyon yasamasi, devam etmesi veya etmemesi ve olmesi var, bir de ciftliklerde dogmasi, yetistirilmesi,oldurulmesi. Suni bir sekilde hamile kaliyorlar, dogum yaptiriyoruz sutlerini calmak icin, anneden ayiriyoruz bebekleri, hormonlar veriyoruz vaktinden once buyusunler diye, genlerini degsitiriyoruz, karanlik izbe ve hastalikli ortamda yasatiyoruz, tasiyoruz vucutlarini ve kesim yerine goturuyoruz. Doga ile oyun oynuyoruz, dogayi mahvediyoruz. Bu akillica ve ethical bir davranis degil ve dogaya karsi aslinda. Doga kurallarina gore yasamalari daha dogru degil mi? Kaldi ki "dogada kalsalar olecekler ama" argumani yanlis cunku hayvanlari daha korunakli bir yere almiyoruz, tam tersi, dogalarina karsi gelerek dogaya ters duserek dogayi mahvederek kullaniyoruz. Dogada kalsalar ve orada doga icinde dogal gelisimlerini yasasalar bu daha ethical olmaz miydi?
2 Aralık 2017 Cumartesi
Absurd arguments about veganism
* but it is so difficult to be vegan
* but meat tastes so good, how can you not eat it?
* isn't it too stressful?
* why do you bother?
* you can not change the world.
* look at our teeth, we are made to eat meat.
* we must eat meat and consume dairy products to be healthy
* what would do with all the cows if you set them free?
* we actually help the natural cycle
* it is only natural to eat meat
* farm animals have good life
* you're lying
* they don't suffer
* animals have no feelings
* you're so boring.
* but we can not eat out together now!
* your brain will shrink and your memory will be distorted
* we evolved because we have always eaten meat
Vegan olmak üstüne
Çünkü doğada hiç bir üstünlüğümüz yok. Tek tanrılı dinlerin dediği gibi hayvanlar bizim hizmetimizde değil. Çünkü onlara eziyet etmek, zulmetmek, onları öldürmek yanlış. Çünkü bir çiftliğe hapsetmek ve hayatlarının sonuna kadar hep vermelerini istemek doğru değil. Endüstriyel çiftliklerde yaşayan ve doğan hayvanların hayatları ne yazık ki içler acısı. Inek suni yollardan hamile bırakılıyor, bebeğine vermesi gereken sütü insanlara satıyorlar. Doğan bebek dişi ise o da annesi gibi bir hayatı yaşayacak. Erkek ise kesim için ayrılacak. İnek süt verene kadar hayatta kalacak, yani yaşaması için sürekli süt vermesi gerekecek. Yeni anne olmuş bir kadının bebeğinden zorla ayrıldığını ve sütünün başkasına verildiğini düşünün. Anne ve bebek ayrılır mı hiç? Bebeğin hakkı süt başkasına para kazanmak amaçlı satılır mı hiç? Çiftlikte yaşayan tavukların hayatı da farklı değil, hatta daha kötü. Vaktinden önce büyümeleri için hormon yüklenen tavuklar kendi gövdelerini taşıyamıyor. A4 kağıdı kadar bir yere hapsedilmiş tavuklarin birbirleriyle kavga etmesinler diye gagaları kesiliyor, ve daha az yer kaplasınlar diye kanatları. Zaten çoğu telef oluyor. Dışarı çıkmalarına izin yok, bütün hayatları bir kafes içinde geçiyor, insan yumurta yesin diye.
1 Aralık 2017 Cuma
Demokrasi ustune
Yine beyinsiz, cahil ilan edildim. Hatta okumam ondan sonra konuşmam tembih edildi. Ben de konuyu açarım dedim. Şimdi yazıyorum.
Demokrasi nedir açalım önce:
Demokrasi içinde olmazsa olmazlar var, dört ilke üzerinde duruluyor.
1. özgür ve adil bir seçim olacak, halkın seçme ve değiştirme yetisi olacak
2. vatandaşlar politik ve sivil alana aktif bir şekilde iştirak edecekler
3. insan hakları korunacak
4. yasalar herkese eşit sekilde herkesin önünde özgür ve adil bir şekilde işleyecek,
Ben iki tane daha eklerim bunlarin üstüne:
5. Azınlığın sesini duyarabilecek ve çoğunluğun fikrini değiştirebilme şansı ve hakkı olacak, yani bilgiye herkes eşit sekilde ulaşacak
6. halk eğitimli ve bilgili olacak
Simdi bakalım ve açalım twitleri:
Kadını 20. yüzyıla kadar içeri alma, seçme ve seçilme hakkı verme, onu bilgiden mahrum et, onu politik ve sivil hayata sokma ve sonra adına demokrasi de. Bu nasıl mumkun? Demokrasi herkesin içinde olduğu bir politik sistem değil mi, toplumun yarısından fazla bir bölümünü dışarıda tutarak nasıl oluyor da demokrasiden bahsedebiliyorsun? Eski Yunan'da vatandaş sayılmak için 18 yaşın üstü erkek ve toprak sahibi olman ve Atina'da yaşaman gerektiğini biliyor musun? Kölelerin ve kadınların erkeklerin bütün işlerini yaptığını ve ancak bu şekilde sadece küçük bir grup erkeğin politik ve sivil hayata katıldığını iştirak ettiğini biliyor musun? Kölenin oldugu toplumda demokrasi olur mu hem? Insan hakları özgürlüğe ve eşitlik ilkelerine ters düşmüyor mu? Nufusun yarısından fazlasının, yani kadınların dahil edilmediği, kölelerin olduğu, sadece belli bir kesim erkeğin istirak ettigi politik sisteme mi demokrasi diyoruz yoksa? Ya demokrasinin tanımını değiştireceğiz ya da 20. yüzyıla kadar yaşanan şeye demokrasi demeyeceğiz.
Gelelim günümüzde yaşanan, 20. yüzyıl sonrası demokrasi dediğimiz şeye:
Seçilen, yani politik liderler bir kere belli bir grup arasından çıkıyor. Mesela belli bir okula gitmiş olmaları gerekiyor. Mesela zengin olmaları, veya zengin iş adamlarıni arkalarına almış olmaları gerekiyor. Mesela bir dine ait olmasi, dinini inancını açıkça söylemesi gerekiyor. Mesela belli bir ırka, etnik gruba ait olması gerekiyor. Obama'ya kadar Amerikan liderleri beyaz, zengin ünlü bir aileden geliyordu, ve hepsinin ortak özelliği hala Hristiyan olmaları. Fakir bir aileden gelmiş, halk arasından çıkmış, ortalama bir devlet üniversitesine gitmis, ateist/agnostic, Meksikali bir kadın lider seçildiği gün Amerika'da, o gün evet demokrasi var diyeceğim.
Baska konu ise sürekli aynı isimlerin lider seçilmesi. Başka alternatiflerin olmaması, başka seslerin çıkmaması veya susturulması. 60 yıl boyunca Turkiye'de aynı üç ismin seçildiğini sanırım biliyoruz. Kennedy ailesinden kaç lider çıktı mesela? Bush? Clinton? Baska seslerin çıkmasını ezen, önüne geçen bir sistem demokratik midir? Sürekli aynı isimlerin seçilmesi (!) veya önüne konulması demokratik midir? Mesela sana "muz mu istersin yoksa elma mı" diye sorsam ve sen "elma desen" bu seçim mi yapıyorsun demektir? Sana sadece iki seçenek sundum, farkında mısın?
Başka mevzular da var tabii ki. Mesela bilgiye ulaşabiliyor musun? Mesela sesinin çıkmasına izin veriliyor mu? Mesela azınlık olarak çoğunluğun fikrini değiştirebilme kapasiten, hakkın ve şansın var mi? Medya özgür degilse, sansür varsa, sesini duyuramıyor isen demokasi yoktur.
Iste o yüzden yine diyorum:
Borudan akan su ornegi ve sorunu cozme yetisi
Bak örnek vereyim: Bir borudan su akıyor. Suyun aktığı yerin altına kova koyarsan sorunu halletmiş mi olursun? Asıl sorun suyun akması mı yoksa borunun delik olması mı? O boruyu onarmak yerine altına kova koyarsan bu sefer de kovayı değiştirmek zorunda kalacaksın.
Sorunun kaynağına bakmak, asıl sorunu bulmak ve onu değiştirmek yerine symptom'ı, sonucu onarmaya ve en onemlisi ona saldırmaya kalkma.
Multeci icin
Ülkesinden kaçan hain değildir. Sen de kaçmak istiyorum diyorsun daha kafanda uçaklardan atılan bombalar patlamadan. Bu insanlar senelerce durum düzelsin diye beklemiş ancak yaşadıkları şehirden eser kalmamış ve tek çare olarak gördükleri için ama en çok çocukları için kaçmışlar.
Yaşadıklari yer senelerce bombalanıyor, iş yok, su yok, elektrik yok, ev yok, hastane yok, emek yok, okul yok, hayatları tehlikede. Kendileri için değil de en çok çocukları için ayrılıyorlar ülkelerinden.. İsteyerek değil son çare diye.
Çalışmak istiyorlar işimizi alıyorlar diyorsun. Calismasalar bu sefer pis fakir diyorsun; bu durumda devlet yardımı almaları lazım, hayır almasınlar diyorsun. Okula gidip çalışmak isteseler yine hayır o üniversite bizim diyorsun, Eee nasıl olacak?
Biraz gülseler eğlenecek olsalar, bakın şu piçlere kaçmışlar ülkelerinden eğleniyorlar diyorsun. Bebek yapsalar hayır hakları yok diyorsun. Sığınmacının, mültecinin hiç mi hakkı yok insanın en doğal haklarına?
Türk insanının yaşadığı sorunları anlıyorum. Ama sorun mülteci ve sığınmacının ülkene gelmesinde mi? Suç onların mı? Yoksa asıl sorunu yaratan başka şey mi? Yanlış yere saldırıyor gibisiniz. Asıl sorunu yaratana değil zayıf olana yükleniyor gibisiniz.
Sen boktan hayat yaşıyorsun ve kızıyorsun, sığınmacı mülteci geldi diye her şey daha da kötü oldu diyorsun. Ama multeci, sığınmacı senin boktan hayat dediğin şeyin daha boktan olanını yaşıyor. Bunu da unutma.
29 Kasım 2017 Çarşamba
Sosyal medyadaki tacize cevap
Cinsel obje olmasın kadın diyorum "sana gecede kaç posta koyuyorlar" diye geliyor adamın teki.
Kendini seçtirme diyorum, "bir sikilsen de kurtulsak" diyor bir kadının teki.
Kadının biseksüel olduğunu söyleyen bir makale var diyorum, "kaç am yaladın" diye soruyor biri.
Veganism ethical duruştur diyorum, "ama yarrak yiyorsundur" diye yazıyor biri.
Kelimelerim için özür dilerim, ama bana gelen bu. Açıkça yazmak gerek diye düşündüm.
Anonim hesap açıp, hatta bazen sadece bana özel hakaret için açtığınız hesapla, pek bir cesur (!) davrandığınızı düşünüyorsunuz. Benim düşündüğüm ise zavallı bir yaratık olduğunuz.
Gerçek hayatta yanyana dahi gelemeyeceğiniz kadına maske takıp hakaret ederek sindireceginizi sanmanız ise beyinsizlik örneği.
Niye hesabı erkek ödüyor
Yemeğe çıkan, gece eğlenmeye çıkan bir çiftin hesabını niye erkek öder kısmını düşünüyorum. Feministler kadının da ödemesi gerektiğini vurguluyorlar, ben de. Ama çoğu kadın bunu aşamıyor.
Bu niye neredeyse herkes tarafından kabul edilmiş ve çoğu kadının bir türlü aşmayı beceremediği bir centilmenlik (!), bir görgü konusu? Kadın da erkek de çalışıyor ise her ikisi de ödemeli diyemez miyiz? Kadın çalışmıyor veya daha az kazanıyor diye mi erkek ödüyor ve şayet durum böyleyse erkek ödemeli mi diyoruz? Veya erkek davet ediyor diye mi? Yoksa sadece cinsiyet yüzünden mi?
28 Kasım 2017 Salı
Türk insanı ve Twitter kimligi
İçiniz aşırı kötü, merhamet yok içinizde. Söylenilen her şeye inanılmaz çirkin bir yüzle dalıyorsunuz. Sürekli insan kırıyorsunuz. Birisinin fotoğrafını çekip görüntüsü ile dalga geçince kahraman olmuyorsunuz. Tiksindirici oluyorsunuz.
Linclerinizden sıkıldım. Kadın bacaklarındaki tüyü kılı almamış diye linç yer. Kadın kilo verir fotoğraf paylaşır linç yer. Kadın doğumdan hemen sonra fotoğraf paylaşır linç yer. Kadına konuşmayı yasaklıyoruz, hem erkek hem de kadın. Bir gün hiç kimse konuşmayacak.
Çıkan sesleri kısmayı çok iyi biliyorsunuz. Konuşmaya korktuğunu söyleyen ve mutsuz olan Türk insanının kendisine yaptığına bak. Halkın diktatörü yine halk olmuş gibi.
Verdiğiniz cevaplarda, mentionlarda, attığınız twitlerde am-göt-meme görmekten okumaktan libodonuzdan yıldım. Bütün hayatınız seks etrafında dönüyorsa bence yine sorgulayın varlığınızı.
Ve evet hep sikinizle hareket ediyorsunuz. Konu hep oraya geliyor. Ya attığınız twit içinde hep bir sik oluyor, ya ettiğiniz küfürde, ya verdiğiniz cevapta ya da gönderdiğiniz dm'de. Bacak arası ile ilgilenen bir başka millet daha bilmiyorum ben.
Başarıyı para sanıyorsunuz. Parası olanı cool zannediyorsunuz. Gittiiğiniz, yediğiniz, içtiğiniz mekanları cool göstermek dolayısıyla kendinizi cool göstermek için bir yarış halindesiniz. Cüzdaninizdaki paranın görseline varana kadar paylaşıyorsunuz. Görmemişlik had safhada.
Bir başkasına acımasızsiniz. İnsanlara varoş, köylü, Kezban, çomar isimlerini bulmuşsunuz. Doğuyu küçümsüyorsunuz. Duygusal yazan insana bile tahammülünüz yok. İyi olanı bile aşağı çekiyorsunuz. İçiniz fesat, pis, aşağılık. Kendinize insan demeyin.
Bilgisiz ve cahilsiniz. Ama en çok siz biliyorsunuz. Yapılan argümana değil de hep karaktere kimliğe görüntüye hakaret etmekle üste çıkacağınızı sanıyorsunuz. Bir halt bildiğiniz yok. Dar ve sığ görüşlüsünüz.
Agresif ve kavgacısınız. Her işe yumruk ile anaya kadına edilmiş küfürle giriyorsunuz kadınınız bile. Kendinizi ifade etmeniz imkansız, çünkü cümle kurmaktan acizsiniz.
Aşağılık kompleksiniz var ve bunu yenmek için başkasını aşağılıyorsunuz ki üste çıksın egonuz. Ve bunun farkında bile değilsiniz. Kim olduğunuz, ne olduğunuz hakkında en ufak bir bilginiz yok. Hiç sorgulanmamis sahte ve sığ hayatlar yaşıyorsunuz.
Birbirinizden nefret ediyorsunuz, bir başka kimliğe tahammülünüz yok. Farklı olan her şeye saldırıyorsunuz.
Savaşta, depremde, terörde ölen çocuğa bile merhametiniz yok. Sığınmacılara faşist cümleler kuruyorsunuz. Ölenin bile kimliğini soruyorsunuz. Türk veya müslüman ise üzülüyorsunuz değilse iyi olmuş diyecek kadar tiksindiricisiniz.
27 Kasım 2017 Pazartesi
Atheism ustune notlar (daha bitmedi)
Theism, tanri ve tanrilarin var olduguna inanir.
Deist sadece tanrinin var olduguna inanir, bir din icinde degildir, dogaya bakarsak aklimizi kullanarak aslinda bir doga ustu gucun, tanrinin, var oldugunu goruruz der.
Agnosticism ise tanrinin var olup olmadigini bilemeyiz, bunu bilmek mumkun degildir der.
Atheism nedir? Atheism tanrinin varligi veya yoklugu ile soruyu sorar, herhangi bir din ile alakasi yoktur, dine saldirmaz, din tartisma konusu icinde degildir. Yani sadece Islam'a veya herhangi bir dinesaldirarak atheist olunmaz. Bunun adi olsa olsa anti-islam olur. Atheism der ki: "ne tanri vardir, ne de tanriya ve doga ustu varliklara gunluk hayatta ihtiyacimiz; evren ve doga bilimle aciklanabilir ve dogruyu ve yanlisi ayirt etmek icin tanrinin varligina da ihtiyacimiz yoktur".
Atheistim diyip Budist olmak mumkun mu? Mesela tanri yoktur buna inaniyorum ama tarot ile ilgileniyorum diyebilir misin? Veya kahve falina bakan atheist olmak mumkun mu? Atheism sadece tanri varligi veya yoklugu ile mi ilgilenir yoksa butun ruhsal varlikalarin varligi ve yoklugu ile mi ilgilenir? Butun tanrilari ve dogaustu varliklari red etmek mi gerek atheistim demek icin? Evet, atheist olmak icin butun tanrilardan ve doga ustu varliklarin varliklarindan vazgecmek gerek, cunku atheism dogayi ve baska seyleri bilimle aciklar.
"Bir bebek atheisttir" diyebilir misin? Atheist olmak icin bilincli bir sekilde soru sormus olman ve tanrilari red etmis olman mi gerekir? (implicit vs explicit atheism), Kisisel fikrim evet, bilincli athesit olmak en dogrusu ama herkes ayni fikirde degil. Tanri varliginin olmadigi her durumu atheist olarak kabul eden kesim var.
Sayet tanrinin varlgina destek cikacak bir sebep bulamiyor ve bu yuzden atheist diyebilirsiniz kendinize (negaive, pragmatic, weak atheism) veya tanrinin varligina dair fikirleri curutup tanri yoktur da diyebilirsiniz (positive, strong, theoretical atheism). Veya tanrinin varligi umrumda degil de diyebilir ve kendinizi atheist ilan edebilirsiniz (apetheism).
Düşündüğüm şeyler ve critical thinking
Düşünürüm. Sorarım. Değişirim veya inandığım şeyin temellerini sağlamlaştırırım. Buraya da hepsini dökerim. Yazdıklarım arasında çelişki görmek mümkün. Konuya farklı açılardan bakmak istediğimden, sürekli sorular sorduğumdan, ve bütün bunları buraya tek tek döküyor olduğumdan bunu böyle sanabilirsiniz.
Konuyu açayım:
Üç çeşit düşünme yapısı olduğuna karar vermişler. Birisi, sloganla gidenler. Okumayan, ama etrafta duyduğu şeye inanan propaganda ile giden bu insanlar ne yazık ki çoğunlukta. Popüler fikri olduğu gibi alan bu kesim en tehlikeli kesim. İkincisi, bir fikri çürütmek için düşünenler. Tamam bu kesim daha bilgilidir ama okuduğunu karşı tarafa saldırmak çürütmek için kullanır yani doğruya en yakın yerde olmak değildir amaç. Oldukça saldırgan davranırlar, en büyük kaybettikleri nokta da bu. Mesela Türkiye'de kendine ateist diyen çoğu insan böyle. Sadece Islam'a giydirirler, ateismin ne oluğunu bile doğru düzgün anladıklarını sanmıyorum. İşin en kötü yanı verdikleri bilgiler yanlış ve başka yerden çalınmış, içine bakılıp araştırılmamis bile, doğru gibi paylaşılmış. Üçüncüsü ise critical thinker dediğimiz grup. Toplum içinde ancak çok az sayıda insan yapacaktır bunu. Doğruyu bilmek ister veya doğruya en yakın yeri. Aklında ideoloji yoktur, propagandaya kapılmaz, çoğunluk ile hareket etmez, önüne bir şey gelir ve hemen öteki tarafa geçer sorar, bu doğru mu, niye diye sorar. Zaten ilk iş hemen araştırma yapmak ve öteki tarafa geçip konu nedir anlamak. Sürekli soru sorarak doğruya en yakını bulmaya çalışır. Şimdiye kadar kafasındaki bütün bilgileri oynatır yerlerini değiştirir, gerekirse yeniden istif eder, reform eder. Ne yazık ki bu kesim sevilmez, hain olmakla suçlanır çoğu zaman.
Bu durumda şunu yeniden söylemek istiyorum.
Emin olduğum şeyler var, sanırım hiç değişmez dediğim. Uzun bir sureden sonra, yıllarca üstüne düşünmüşlükten ve araştırmalar yapmış olmaktan sonra edindiğim kararlar bunlar. Mesela mülteci konusu, mesela vaganism, mesela savaş, mesela positive sex feminism, mesela pornography, mesela misogyny, mesela manosphere, mesela kadın sünneti dahil sünnet, mesela patriarchy'e karşı birlikte durmamız gerektiği gerçeği. Sanırım bu konularda artık "erdim" ve son kararımı verdim.
Hala üstüne düşündüğüm, kafamda daha oturmamış şeyler ise laiklik, secularism ve kadına bu durumda ne olduğu. Başka düşündüğüm şey use ingroup outgroup teorileri ki buna sosyal medyada kadına gelen lincler yüzünden bakıyorum. Zaten sürekli bir özne ve nesne arasındaki güç ilişkisine bakmaktayım. Bazı hasta kafalar bunu görmüyor. Mesela gücü nasıl kurarız, mesela asıl güçlü kimdir, özne mi nesne mi, mesela güçler nasıl değişir. İşte bunun içine tanrı, dinler, demokrasiler, siyasi sistemler de girer bdsm de, aşk da, evlilik de, feminism de.
Bu hala aynı anda düşündüğüm milyon tane şey, işte onlara her açıdan bakmaya çalışıyorum. Ve sorularımı yazıyorum açıkça tek tek. Çoğu zaman öteki tarafa geçiyorum, bir de oradan bakıyorum ve oradan soru soruyorum. İşte sen bu çapraz soruları gördüğünde beni öteki tarafta olmakla suçluyorsun veya bana çelişiyorsun diyorsun. Tabii ki farklı açıların çekişmesi çelişmesi gerek, bu normal. Buna critical thinking diyoruz anlattım ya. Doğruya en yakın yerde durmak için resmin pozisyonunu değiştirmek ve başka yerlerden bakmak gerek. Bunu herkes yapamaz zaten. Ben yapıyorum diye de şaşırma.
26 Kasım 2017 Pazar
Cumlenin kimligi
Söylenen şeyde kimlik ne kadar önemli? Erkek feminist konu hakkında konuşamaz mı mesela? Kimlik ne olursa olsun şayet aynı şeye inaniyor isek kimlikleri unutup bir araya gelmemiz gerekmez mi?
Ben erkek penisi ile düşünür dersem kadın olduğum için linç yerim ama erkek aynı şeyi söylerse alkış alır çünkü kimliği erkektir mi demek bu? Oysa mesaja bakmak gerekmez mi?
Transgender kısmı içine almayan bir feminist kesim var, çünkü kadın değiller hadin dogmadilar diyorlar. Halbuki ulaşmak istenilen nokta aynı. Bu durumda içine almak gerekmez mi?
Kadın istediğini giyer bana karışamazsın diyen mini etekli bir kadın ise ona destek çıkıyoruz ama aynısını kapanmış bir kadın söylese linç ediyoruz. Mesaj aynı ama kimlik farklı diye ayrılıyoruz. Bu yanlış değil mi?
Ya mesajın ne olduğunu görmüyoruz, anlamıyoruz, ya ayrımcılık yapıyoruz. Ulaşılan nokta aynı ise birlik olmak gerekmez mi? Ayrılarak bir yere gelemeyeceğimiz açık değil mi?
Kişi zaman içinde değişemez mi? Altı ay öncesi yazdigim şey ile bugün yazdığım inandığım şey aynı olmak zorunda mı? Değişeme niye izin vermiyoruz.
İngiliz vatandaşı İngiliz politikasını eleştirir ama mülteci aynı şeyi söyleyemez diyen ve mülteciyi susturan zihniyet aynı kategoriye girmiyor mu? Eleştirirken tek bir kimlik mi olmalıyız? Sadece o zaman mı haklı olacağız?
25 Kasım 2017 Cumartesi
Manosphere denilen zirvalar
Temalari erkek hakları, baba hakları, kendini erkek olarak geliştirme, anti-feminism, erkeğe karşı şiddet, MGTOW (Men Going Their Way) hareket ve pick-up artistry (kadını tavlama).
Başta konuları ilginç gelse de, mesela "baba hakları", "kendini erkek olarak geliştirme" , "erkeğe karşı şiddet" ve ilk düşündüğünüz "acaba patriarchial erkek sistemine mi karşı geliyorlar, aman ne güzel, bu iyi bir şey olabilir" gibi olsa da içine girip biraz kurcaladığınızda söylenen her şeyin kocaman bir beyinsizlik örneği olduğunu görüyorsunuz ve kadına karşıi nefret duyulduğunu anlamanız uzun sürmüyor.
Açalım mı konuyu?
Manosphere olduğu iddia edilen yerlerde kullanılan bir jargon var. Mesela red pill ve blue pill. Matrix'den çıkmış. Blue pill aldıysanız gerçeği görmüyorsunuz, red pill aldıysanız gözleriniz açılıyor gerçeği görüyorsunuz. Peki gerçek ne bu adamlar için? İşte burası komik. Odaklandikları iki konu var,
(2) kadını elde etmek istiyorsanız alpha olmanız, dominant olmanız gerekecektir, çünkü kadın erkeğin arkasında olmak ister, korunmak ister, dominant erkek tarafından kontrol edilmek ister, bu yuzden dominant alpha erkege ihtiyacı vardır, siz de kadını almak için dominant olmalısınız
Erkeğin kadinlastigini, bu yüzden erkeğin zayıf ve pasif oldugunu ve toplumun en alt basamağında yer aldığını düşünüyorlar. Sebebi feminizm. LGBT bireylere ise nefret kusuyorlar. Bir başka tartıştıkları konu göçün (bu oldukça şaşırtıcı çünkü içlerinde göçmen olanlar var) ve düşen doğum oranının batı toplumunu zayıf hale getirmesi. Sebebi yine kadın ve feminism. Forumda tartışılan seyler ise kadına duydukları nefreti gözler önüne seriyor. Mesela "kaç tecavüzün var" veya "çirkin kadınların toplumda yeri yoktur" veya "kadın çok seks yapmış ise yüzünden anlaşılır" gibi.
Kadın nasıl tavlanır diye çıkarmış oldukları bir kaç kitap bile var. İçinde "kadına hakaret edin, onu eleştirin dikkatini çekeceksiniz", "kadın hayır dese bile peşini bırakmayın, üstüne üstüne gidin", "kadına sizin erkek olarak üstün olduğunuzu sürekli hatırlatacak şeyler söyleyin, ona yerini haddini bildirin" diye bir takım saçma tavsiyeler bulmak mümkün.
Bana soracak olursaniz, kaldi ki profillerini gezdim, bu adamlar kadından ilgi görmemiş ve bu yüzden kadından nefret etmiş "bunch of losers". Toplumda bir başarıları
Hareket Amerika'da başladı ancak örneklerini Türkiye'de bile görmekteyim. Twitter'da bu hareketi destekleyen Türkçe hesaplar var. Bir kaçı fil ve adam twitinden hemen sonra ortaya çıkıp haddimi bildirmek hatta suratıma tokat atmak istedi. Bu flood'ın altına yazacağım hepsini, bunu görev edindim.
Medya ve kadın (daha bitmedi)
(bu yazi taslaktir, daha bitmedi, yazilmasi gerekn cok sey var, watch this space)
24 Kasım 2017 Cuma
Misogyny - Kadına duyulan nefret
Bugünkü konumuz misogyny, yani kadın nefreti. Aslında tanımı geniş, kadına karşı duyulan nefretin gerekçesi ise sadece kadının kadın olması. Bu kadını aşağılama, kadına isim takma, hakaretten tut da kadına şiddete kadar uzanıyor.
Bir kere açalım, misogyny her zaman diliminde, her milliyette, her dinde var; bir yerde erkek varsa misogyny var. Ama işin içler acısı hali kadının da misogynist olabilmesi. Evet, misogynist kadın var.
En ünlü misogynist isimler ise:
Aristotle: "kadın eksik yaratılmış erkektir, kadının erkekten daha az dişi vardır, bu eksikliğine delildir, kadın deformedir, ve yeri erkekten aşağıdadır, akıllı ve cesur kadın çekici değildir"
Plato: "erkek şayet ahlaklı yaşamazsa bir dahaki hayatında ceza olarak kadın olarak gelecektir"
Socrates: "erkek her işi kadından daha iyi yapar, demokrasinin en büyük başarısızlığı kadın ve erkek arasında eşitlik sağlamasıdır"
Rousseau: "kadınlar babalarının ve başka erkeklerin kararlarına uymalıdır"
Darwin: "Kadının beyni daha küçük olduğu için daha az çalisir, bu yüzden impulsive hareket ederler, bir kadınla evlenmek zenci olmakla aynı"
G. W. F. Hegel: " kadin eğitm alabilir ama bilim, sanat ve felsefe alanlarında başarı sağlayamazlar"
Arthur Schopenhauer: " Kadının görevi üremektir bu yüzden cazibesini kullanir ve erkeği elde eder. Kadın mutlulugu ahlaksızlıktır, kadının hiç bir alanda başarılı olacak kapasitesi yoktur, Fransız Devriminden kadın sorumludur, kadın sorun yaratır"
Friedrich Nietzsche: "kadınları kontrol dersek kültür düzeyi yükselir"
Hristiyan, İslam, Scientology ve Buduism'in misogynist olduğu aşikar. Sanırım bunu anlatmama gerek yok. Kadının şeytan, kadının erkeği tahrik ettiğini, kadının bütün sorunlara sebep olduğunu söyleyen metinler oldukça fazla.
Sebepleri ne peki?
Cicero ise kadına duyulan nefretin kaynağı kadından korkmaktır demiş.
Michael M. Kasomovic and Jefferey S. Kuznekoff 2015`te yaptığı bir araştırma ise ilginç. Araştırmaya göre aşağı statude olan erkek, erkeğin baskın oldugu bir alana bir kadın girdiğinde kadına karşı nefret geliştirdiğini görmüş.
Baska bir teoriye göre ise erkeğin kadını iki kategoriye sokması, yani Madonna-whore kompleksi. Bazi erkeğe göre kadın ya bakiredir, temizdir, annedir ya da fahişe, orospu. Tektanrili dinlere göre tanımlanmış temiz, iffetli kadın kategorisine girmeyen her kadın fahişedir.
Sosyal medyada misogyny yaygın halde ne yazik ki. Gelen nefret mesajlarının ve hedef alınan kadınların ise feminist olmasi düşündürücü. Yöntem ise aynı: Hakaret mesajları, hatta tehditler. Sosyal medyada yaşanan misogyny'nin %50'si ise kadından gelmesi ise cok uzucu.
23 Kasım 2017 Perşembe
Kisaca askin tarihi
Yine Yunanlilara gore ask, bizim irademiz disinda gelisen bir seymis. Eros okunu bir firlatti mi kalbimize, asik olmamiz disinda yapacagimiz hic bir sey yokmus.. Bizim irademiz disinda, asla ama asla kontrol edemecegimiz bir duyguymus ask.. Yine de ask ikiye ayrilmis bu donemde, gerci birinin adi ask degilmis baska bir seymis ama once kendini ask diye gosterirmis bize. Afrodit'in sonu hep husranla biten sehveti veya Eros'un gercek romantik aski...
Freud'a gore ise ask, çocukluk donemimize ait sevilen objelere yeniden kavusma isteginden baska bir sey degilmis. Bir baskasiyla bir araya gelme istegimiz, cocuklukta yasanan yaralayici deneyimlerin yeni bir ask objesiyle iyilestirme istegiymis aslinda…
Darwin zamaninda ise filizoflar ask uzerine baska bir teori gelistirmisler. Onlara gore ask, doganin bize oynadigi bir oyunmus. Biz ciftleselim istiyormus doga, gelecegimizi guven altina alalim istiyormus. Bu yuzden de ask diye bir duygu yaratmis doga dogamizda. Ask diye inandigimiz sey sex'ten baska bir sey degilmis aslinda. Sex yapiyoruz diyemedigimiz icin "biz asigiz" diyormusuz - ki aslinda ask diye bir sey yokmus, ask ve sex aslinda ayni seylermis.
Gender ve sexuality üstüne notlar:
Cinsel kimlik, gender, cinsellik ve seks ustune
1. Cinsel kimlik (gender identity),
Doğru tercüme yaptığımı sanmıyorum. Gender kelimesinin Türkçe karşılığı sanırım toplumsal cinsiyet... O yüzden Ingilizce terimlerle açıklamak istiyorum.
Gender identity: kendini nasıl görüyorsun, nasıl hissediyorsun? Kadın gibi mi, erkek gibi mi yoksa belirsiz mi, sınırsız mı, ikisi de mi, yoksa hiç biri mi? Non binary, agender ve non gendered kelimelerinin çıkış yeri burası. Erkek degilsen kadinsin dedil meseal, ikisi arasinda bir yerde olman hatta hic biri olmaman da mumkun. Sen kimligine ne diyorsun, baskasi ne diyor degil.
Gender expression: Kendini nasıl gösteriyorsun, görüntün ne, kendini nasıl ifade ediyorsun? Feminine, masculine mi? Veya ikisi de mi, birisi sana baksa kimligine ne der? Iki kimligi de tasiman kendini boyle ifade etmen mumkun. Androgynous mu? Sakal birakip etek giymen mumkun, makyaj yapip takim elbise giymen de.
Biological sex: Cinsel organınla ilgili. Kadın veya erkek olabildiğin gibi intersex de olabilirsin. Sadece cinsel organın ne olduğunu, kim oldugunu, nasil hisettigini, kendini nasil ifade etmek istedigini belirlemez ancak. Vajinan mi var, penisin mi, yoksa iksi de mi, veya hic biri?
Sexual orientation: Kime ilgi duyuyorsun, kadına mi erkeğe mi ikisine de mi, yoksa hic birine mi? Duygusal, fiziksel, seksüel, veya ruhani alanları kaplar, sadece seksuel değildir.
Mesela ben kendimi non binary, androgynous kadın gibi tanımlıyorum.