30 Nisan 2018 Pazartesi

Bir daha anlatayım

Bak şimdi en basitinden anlatmaya çalışacağım. Erkek hiyerarjisi ne, patriarchy ne, feminism nerede duruyor, amaç ne, kime ne oluyor vs vs vs.
Bir doğru düşün bu doğrunun üstünde değerler olsun. Doğrunun en nirvanasında bütün yıldızları toplamış paralı, yakışıklı, güçlü, başarılı beyaz ırktan gelmiş acımasız erkek olsun. Ve bu erkek "Ben en üstteyim, en üstte olmak için bunlara sahip olman şart desin".
Sahip olman gerekenleri de kendisi tanımlamış olsun ama. Mesela başarı nedir onun tanımını yapsın. Zeka ne, akıl ne, güzel ne, estetik ne, güç ne hepsini kendisine göre tanımlasın. Kendi yerini korumak için de kanunlar, kurallar, tanımlar, normlar çıkarsın. Buraya kadar tamam mı?
Sonra bu doğru üstüne belirli grupları koysun. Mesela beyaz olmak önemli olsun, para önemli olsun, fiziki üstünlük önemli olsun, erkek olmak önemli olsun. Bu durumda fakir beyaz erkek biraz aşağılarda, Afrikalı fakir erkek en aşağılarda ama en aşağıda fakir Afrikalı kadın olsun.
Bu hierarchy içindeki kadının konumunu yükseltmek için ise yapacağı iki şey olsun. Bir, en yukarıdaki erkeğin ilgisini çekmek - çünkü yanına alacaktır onu ve bunu ya onun götünü yalayarak ya da seksini kullanarak yapacaktır. Iki, en üstteki erkek gibi davranmak.
Zaten başka türlüsüne izin vermeyecektir en üstteki erkek. Bazı kadınlar ya seksini kullanarak ya da  erkekleşerek(!) konumlarını yükseltecektir. .
İşte tam burada feminist kadın devreye girecektir. Diyecektir ki "ben senin bu hiyerachy'ni yıkarım, derecelerini de tanımladığın her şeyi de sorgular değiştiririm, sonlara koyduğun kadını da güçlendirmek için o iki yoldansa başka bir yol bulurum.
Oldu mu şimdi? Anladık mı?
Niye estetik, normal, güzel, seksi, dediğimiz şeyleri sorguluyorum, niye  "kadın dediğin/ erkek dediğin" diye başlayan cümleleri eleştiriyorum, niye eğitim de eğitim, eşit firsatlar diyorum, niye cinsel özgürlük konusuna olsun dikkatli yaklaşıyorum, niye kadına obje olma bence, erkeğin seni görmek istediği yerde misin bir sorgula diyorum anladık mı?
Niye patriarchy'e iştirak eden kadın vardır diyorum, niye yanıma bu hiyerachy içinde ezilen erkeği de lgbt'yi de alıyorum anladık mı?
Hazır buradayken İncel adamları da anlatayım. Hani şu "kadınlar benimle seks yapmıyor, gidiyor alpha'ya veriyorlar, oysa bu benim de hakkım çünkü erkeğim, bana da vermeleri lazım, vermiyorlarsa gider alırım ve bu tecavüz değildir, kadınların hepsi orospu ölsünler" diyen erkekler.
Incel adamlar bu hiyerachy içinde alttalar. Ve önlerinde kadınlar var. Erkek oldukları için kadınların hiyerachy içinde yükselmelerini istemiyorlar. Hatta hiyerachy içinden atmak istiyorlar. Alpha'nın dikkatini çeken kadına ise aşırı nefret duyup bunu kadına nefrete çevirmişler.

Iyi insan olmak

Bir din, bir inanç "iyi insan ol" dedi diye değil de; mantığımla, kalbimle, ruhumla, vicdanımla iyi insan olmak istiyorum.

27 Nisan 2018 Cuma

Maskülen harekete cevap

Bak ben "erkek ölsün, bütün sorun erkek" demiyorum. Patriarchy sorundur diyorum. Patriarchy kafasına bir sürü kadın da var çünkü. Patriarchy kafasındaki kadın da erkek de asıl sorun. Işte bu yüzden sadece kadına saldıran ve kadına nefret kusan maskülen hareket yanlıştır.

Askerlik yanlıştır diyen maskülen harekete haklısın derim. Ancak maskülen hareket diyor ki "kadın götünün üstünde otururken biz ölmeye gidiyoruz". Seni ölmeye gönderen patriarchy, kadın değil. Bunu düşündün mü? Seni savaşa kadın mı gönderiyor? Kaldı ki savaşta en cok yara alan kadın ve çocuk.

Kadına ve çocuğa tecavüz ediliyor savaşta, siviller ölüyor, başlarında bombalar patlıyor. Evsiz yersiz yurtsuz ve kimsesiz aç sefil kalan kadının ve çocuğunun başına gelebilecekleri düşünsene. Sınıfımda ne tecavüz hikayeleri var. Tecavüz edilmiş onca kadın çocuğunu kaybetmiş onca anne hikayesi duyuyorum. Gerçek hikayeler bunlar. Suriye'den yola çıkan 10.000 çocuğa ne oldu hala kimse bilmiyor. Sence annesi babası savaşta ölen çocuğa ne oluyor, bir düşün. Sana anlatmaya dilim varmıyor.

Hayat boyu nafaka yanlıştır diyen cümleye haklısın derim ama ne zaman biliyor musun? Kadın ekonomik hayata eşit katılabildiğinde, ekonomik bağımsızlığını kazansın diye eşit fırsatlar sağladığımızda. Kadına nafaka ödüyorsan yine patriarchy yüzünden.

26 Nisan 2018 Perşembe

Patriarchy oyunu

Bir erkek hiyerarşisi kurmuşsun, bunu erkek olduğun için ve fiziksel olarak kadından ve başka erkekten güçlü olduğun için yapabilmişsin. Kendine alpha erkek demişsin.

Erkek hiyerarşisinin içine öteki erkekleri de yerleştirmiş, adlarına beta omega demişsin ve en sona kadını koymuşsun; hatta çoğu zaman "senin saçın uzun aklın kısa" diyip hiyerarşinin dışında tutmuşsun.

Hierarchynin sonunda ve dışında kalanları aşağılamış (ibne, tekerlek, zenci, fakir, varoş, Kezban, köylü vs) onlara şiddet uygulamışsın. Kurduğun oyunun içinde kalmak ve ceza almamak ve yaşama devam etmek için de bu oyuna katılmış kadınlar ve diğer erkekler.

Zaten kafalarını da yıkamışsın o vakte kadar - demişsin ki "en doğrusu bu, normal olan bu, estetik olan bu, böyle olursan sevilirsin, secilirsin, bakımlı ol, seksi ol, evlen çocuk yap, evde otur, karışma, işin bu, erkeğe hizmetmek senin görevin, benim dediklerim doğru".

Kurduğun oyuna patriarchy diyorlar. Karşında duran tek şey ise feminism. Ve bunu biliyorsun. Sana karşı duran kadını ve kurduğun oyunu ve çıkışı gören bu yüzden feminist harekete katılan erkeği yıkman için de yine bir haltlar yemen lazım.

Mesela kadına "bir sikilsen geçer, çirkinsin, kıskançsın, erkekten nefret ediyorsun, istenmeyen kadın da gidip feminist oluyor" diyeceksin; erkeğe de "ibne misin nesin, sen de erkek misin, hanımcı orospu çocuğu, am peşindesin" diyeceksin.

Veya karşı erkek hareketleri başlatacak, yeni akımlar yaratacaksın, adına manosphere diyeceksin, red pill blue pill diye terimler üreteceksin, maskülen hareket grupları oluşturacaksın, "erkek arkadaşın önce gelir orospu değil" diye davranışları kodlayacaksın.

Askerlik yapıyorsan sebebi patriarchy. Omuzlarına erkek olmanın getirdiği sorumluluklar biniyorsa sebebi patriarchy. Hayatının sonuna kadar nafaka ödüyorsan sebebi patriarchy. Kadın üstünde bir ağırlıksa sebebi patriarchy. Başarılı kabul edilmeyişinin bile sebebi patriarchy.

Kanada'da incel manosphere kadına nefret

Kanada'da bir adam pazartesi günü kadınların çoğunlukta olduğu kalabalığa girdi. 10 kişiyi öldürdü. Başta terör sandılar ama sonra işin iç yüzü ortaya çıktı. Adam incel (involuntary celibacy) ve kadınlardan nefret ediyor. Kadınları öldürmek için arabasıyla kalabalığa girmiş.

Incel ne demek onu anlatayım. Açılımı "involuntary celibacy" yani seks yapmak istiyor ama yapamıyor. Kadın onunla sevişmiyor. Incel adamların en büyük ortak özelliği kadına duydukları nefret ve manosphere gruplarında oluşları.

Kadınlarla sevişme hakkı olduğunu düşünen bu adamlar (çünkü erkek olarak bu onun hakkıdır ve kadın evet demelidir) kendisiyle sevişmeyen kadınlara karşı kin ve nefret besliyor. Ve bir erkekler grubu oluşmuş. Grupta ise kadına duyulan nefret körükleniyor.

Sonunda da işte olan bu. Kadınların olduğu bir kalabalığa gir kadın öldür. Manosphere grupları bence kapatılmalı. Burada da var bunlardan, isimleri masculine grup.

Adı maskülen, masculine, bros before hoes, brocode olan hemen hemen her şey manosphere. Kendine alpha diye isim bulan hesaplara da dikkat edin.

Bu adamlar lise, kolej, üniversite yıllarında hapis kalmış, o döneme kilitlenmiş, "herkes seks yapıyor, ben niye yapamıyorum, alphaya bak bütün kadınları götürüyor, kadın alphaya veriyor, bana vermiyor, orospu kadın, senden nefret ediyorum" kafasındalar.

Dikkatli bakarsanız çevremizde çok var bu kafada adam. Belki kendilerine incel veya manosphere demiyorlar ama öyle oldukları çok açık.

23 Nisan 2018 Pazartesi

Organic sevgi ve ilgisizlik

Sevgiyi göstermenin  tek yolu yok. Ancak gösterilmediği zamanlar nettir gibime geliyor. Yani iki dudak arasından güzel cümleler de çıksa şayet onun orada olduğunu gösteren bir davranış biçimi yoksa işte o zaman durmalı.

İnsan bir insana beni seviyor musun diye sormamalı. Bundan emin olacak öyle davranışlar sergilemeli ki bunu sormaya gerek bile duyulmamalı. Şayet soruyor iseniz başınız dertte demektir.

Organic olarak gelişmeli aradaki sevgi. Birisinin sizi önemsemesini, birisinin sizi ciddiye almasını, birisinin sizi sevmesini istemeyemezsiniz, zorlayamazsınız. İstediğiniz kadar taktik yapın dönüp dolaşıp döneceğiniz yer aynı olacaktır.

İlgisizlik ve sevgisizlikten rahatsızlık duyduğunuzu söylemelisiniz, beni yanlış anlamayın. Ama bir kere, hadi bilemedin iki kere, söylenmesi yeterli olmalıdır. Sürekli tekrar eden ilgisizlik sevginin olmayışını gösterir. Çekip gitmelisiniz bu durumda.

Ilgisizlik ve sevgisizlikten yakınıyor iseniz cekip gitmeli mi kalıp savaşmalı mı? Bazı durumlarda - sürekli şikayet ediyor ama hiç bir şeyi değiştiremiyorsanız - çekip gitmek belki de ilişkiye yapılacak en iyi şeydir.

22 Nisan 2018 Pazar

Feminist mi humanist mi

Feminist diye düşündüğümüz bazı konuların üstüne yorum yapmak için çoğu zaman "bu aslında feminist bir konu mudur, yoksa humanist bir konu mudur, yoksa ethical bir konu mudur" diye düşünmek gerekiyor.

Durum böyle olunca "acaba ben her şeyden önce feminist miyim, yoksa humanist miyim" diye soruyorsun kendine. Feminist konulara yaklaşıyor olmanın nedeni gayet hümanist bir düşünce tarzı olabilir.

Ve aslında her şeye humanist bir şemsiye altından bakıyor isen hem feminist olursun, hem vegan, hem de lgbt hakları savunucusu, hem de mülteci hakları savunucusu.

12 Nisan 2018 Perşembe

Eşcinsellik

Eşcinsellik hep vardı, hem de en başından beri ve hep olacak.

İnsanlar için eşcinsellik ve başka seksuel deneyimler normaldi başlarda. Insanlar birbirini ayıplamazdı. Her şey mümkündü.

Derken tek tanrılı dinler geldi ve cinselliği ayıplar olduk. Kadın erkek arasındaki karı-koca ilişkisi dışındaki bütün cinsel deneyimler günah oldu, ayıp oldu. Erdemli cinsel deneyimin tanımı yapıldı. İnsanlar saklandı, üstüne konuşmadı. Eşcinseller sakladılar. Oysa hala  yaşanıyordu ama gizlenerek.

Derken yaşadığımız zaman dilimine girdik. Gender ve sexuality konusunda bilgilerimiz arttı. Kadın cinselligini daha iyi tanır olduk, çünkü öncesinde kadınin cinselligini yok saymıştık. Feminism kadın cinselligini ortaya koydu, yeni şeklini ve özgürlüğünü verdi. LGBT haklarıni konuşurken artık daha bir kabul eden toplum şekil almaya başladı. Her kadın biseksueldir diyen arastirmalar paylaşıldı sonrasında. Ve insan saklanmaktan vazgeçti. Üstüne konuşur oldu. Her türlü deneyime açık oldu. Kendine etiket koymaktan vazgeçti. Ve sosyal medyada tartışılır oldu. Yani cinselligimiz zenginleşti, cessurlasti. Cinselligin ve cinsel kimliğin bir yelpaze olduğunu yavaş yavaş kabul eder olduk. Hetero değilsen eşcinselsin değil artık. Binlerce tanım ve deneyim mümkün. Ve insanlar korkmuyor yaşıyor artık. Bu durumda kendilerine hetero demek o kadar basit değil.

İşin başka yönü kendine tanım koymaktan, kendine isim vermekten, "ben kadınım ben erkeğim ben kadından hoşlanıyorum ben erkekten hoşlanıyorum" demekten kaçınan bir duruş da mümkün. Ben dahilim bu gruba. Sırf kadın ve erkek tanımına karşı durduğumdan. Politik bir duruş bu. Ve oldukça yaygın Birleşik Krallık'ta.

Bana hetero musun, biseksüel misin, panseksuel misin diye sorarsanız buna cevap vermeyeceğim. Bir, özel bir soru bu. İki, etikete karşıyım. Size en iyi ihtimal nonbinary derim. Ve bundan sonra kendime kadın demeyeceğim.

İyi günler.

Niye yargılama?

Şayet absolute ethics değil de relative ethics'e inanıyor isen niye başka kültürleri, zamanları, insanları yargılıyorsun?

Türkçesi:
Şayet "mutlak doğru vardır" cümlesi inandığım şey değil diyorsan; onun yerine "bir şey geliştiği ve içinde olduğu şartlar içinde incelenmelidir, mutlak doğru yoktur" diyorsan o zaman niye sürekli başka insanları ve inandıklarını, yaptıklarını yargılıyorsun?

Güç gösterisi

Özne ve nesne arasındaki ilişkiyi mercek altına almak hoşuma gidiyor. Nesne gibi gözüken şeyler bazen öznenin tam kendisi olabiliyor (BDSM) . Veya nesne özne olduğunun farkında değil (Demokrasi). Kontrol edilen kim, kontrol eden kim? Veya kontrol var mı?

Özne ve nesne arasındaki güç dengesi nasıl sağlanmış mesela? Öznenin nesneyi kontrol ermesine kim nasıl niye izin vermiş mesela? Nesne özneye gücü vermiş mi yoksa manipüle mi edilmiş yoksa zorla mı alınmış? Nesne belki de özneyi kendisi yaratmış ve buna niye gerek duymuş?

Bdsm, feminism, patriarchy, veganism, tanrı din, demokrasi ve başka siyasi yönetim sistemleri vs vs... Iyice bakın içine  bunların ve mutlaka bu özne ve nesne arasındaki güçler dengesine ve kontrolü inceleyin. İnanılmaz ayrıntılar gizli. Ve hepsi aynı yere çıkıyor.

9 Nisan 2018 Pazartesi

Sana notlar.

Seni izliyorum. Bir aslan terbiyecisi gibi bir sonraki hareketinin ne olacağını biliyorum. 


Ne zaman susadığını biliyorum.. 


Çok kez seyrettim. 



Senin gibi olabilirim. Kendinle savaşmak ister misin? 


8 Nisan 2018 Pazar

Satranç

Zoraki bir satranç oyununa dahil edilmiş gibiyim. Ama üç hamle ötesini bile düşünemiyorum. Aksi gibi ben taktik sevmem. Bir savaş olsa kaybeden taraf ben olurum. Taktik bilirim bilmesine ama yapmam. Taktik ile kazanılacak bir şey yok.

7 Nisan 2018 Cumartesi

Erkek ve hissetmek

Erkeğe "sen erkeksin, ağlama" diyoruz. "Erkek ol duygularını gösterme" diye tembih ediyoruz. Erkek olduğu için üzülmesini, ağlamasını hatta hatta karı (!) gibi gülmesini engellediğimiz erkeğe izin verdiğimiz tek bir duygu var, o da kızgınlık.

Duyguların adını bilmeyen, hissetmesi yasaklanmış erkek çocukları yetiştiriyoruz. Kızgınlık ile nasıl baş edebilecek bu konuda hiç bir şey öğretmiyoruz. Duygularını saklayan, onlarla baş edemeyen erkek çocuğunun ve sonra yetişkin erkegin içindeki kızgınlık katlanıyor.

Halbuki çocukken her duygunun adı konulmalı, her duyguyu hissetmeye izin verilmeli ve negatif duygular ile nasıl başa çıkabilecekleri öğretilmeli çocuklara; kız çocuğu olsun erkek çocuğu olsun.

Depresyona adil çözüm

Doktora gidersiniz "uyuyamıyorum" dersiniz veya "depresyondayım sanırım". Doktor hemen size antidepressant yazar veya uyku ilacı. İşte en büyük hata orada yapılıyor. Asıl sorunu çözmek yerine symptom denilen şeyi yok etmeye yönelik dar görüşlü bir sağlık sistemi var.

Asıl sorun başka yerde. Çözümü uzun vadeli. Ancak medeniyetin size ayıracak vakti yok. Kısa dönemli hemen olacak bir çözüm peşindeler. Ancak çözüm denilen şey çözüm değil.

Bir borudan su aksa altına kova koymak sorunu çözmez. O borunun değişmesi gerekir, kalıcı çözüm budur. Ancak medeniyet kova tutuyor su sızan borunun altına. Kova doluyor bu sefer başka kova. Derken bir bakmışsınız antidepressant yanında uyku ilaçları, uyarıcılar.

Bir bakmışsınız bir beden yığınına dönüşmüşsünüz. Hissedemiyorsunuz. Tamam artık ağlamıyorsunuz ama gülmüyorsunuz da. Duygular yok olmuş. Bırakmanız ise imkansız. Bağımlısınız.

Depresyon üstüne


Depresyon ne küçümsenecek bir şey, ne de utanılacak bir şey. Çoğumuz depresyonun bir "üzüntü" hali olduğunu düşünüyoruz. Gerçek ise içinden çıkılması imkansız bir kuyu. Aksi gibi depresyon üstüne konuşmak bir taboo. Hele erkek için.

Dibe vurmuş insana öğütler

Dibe vurmuş insana öğütler:

1. Zaman ver: Yas tutmak için kendine zaman ver. Ama bu zamanı planla, sınırla. Mesela ben kendime üç gün üç gece veririm. Bu zaman dahilinde ağla sızla üzül.  Hissettiğin üzüntüyü, hayal kırıklığını sakın içinde tutma, üstünü örtme. İçinden at o hüznü.

2. Yeni bir "ben" yarat: En kolay yolu görünüşünü değiştirmek. Saçlarının rengini değiştir mesela. Veya kısalt. Yeni bir model de olabilir. Veya alışverişe çık, gardrobunu değiştir. Sonunda mutlaka ama mutlaka bakacagin yer ise için. Zor olan kısmı bu. Olaylara, hayata bakış açını mercek altına al. Ama sakın hayata küsme. Alışkanlıklarını değiştir. Bu şart. Sigarayı bırak, içkiyi bırak, yediklerini gözden geçir. Yeni "sen" başka şeyler yapıyor olsun. Arkadaşlarını bile değiştir. Toxic insanlardan, alışkanlıklardan ve deneyimlerden uzak dur. Mahalle değiştir. Ev değiştir. Şehir değiştir. Sana ne iyi gelecekse.

3. Yeni hobiler edin: Fotoğraf çek. Örgüye, dikişe başla. Oku. Yaz. Yemek tarifleri dene. Spora başla. Egzersiz en iyi anti depressant. Mutluluk hormonları salgılamanın en doğal hali. Yürüyüş yap, koş, spor salonuna git, artık ne istersen. Yeni dil öğren. Kursa başla. Bahçeye gir, toprakla uğraş. Yüzünü doğaya dön. Başka insanlara yardım etmek için gönüllü işler yap. Başkaları için mutlaka bir şey yap, ödülü büyük.

Kolay mı bunları yapmak? Hayır değil. Hemen mi oluyor? Hayır.

6 Nisan 2018 Cuma

Bırak şunu

Fazlasıyla uzayan ve artık sana mutluluktan daha çok acı veren şeyi hayatından çıkarman gerek vakit kaybetmeden, hiç uzatmadan.

Ama ne zormuş.... Uzadı da uzadı. Bu geriye bakışlar niye, niye geriye dönüşler, niye, bu kuşku duymaları niye!?

Düşünme işte. Analiz etsen ne olacak etmesen ne olacak, sonuç değişmez.

Kes şunu artık.

5 Nisan 2018 Perşembe

Erkek çocuğu nanoş olmasın

Erkek çocuğu minyatür mutfağa giriyor, oynuyor, kendi kendine çay yapıyor, mutfaktan çıkarıyoruz. Erkek çocuk bebek arabası itiyor, oyuncak bebek ile oynuyor elinden alıyoruz. Bu erkek çocukları hiç mi yemek yapmayacak, hiç mi çocuk bakmayacak?

Erkek çocuk kolye takıyor hemen bir panik başlıyor. Erkek çocuk bebekle oynuyor yine bir panik. Erkek çocuk annesinin makyaj çantasını karıştırıyor paniğin en büyüğü yaşanıyor. Korkmayın yahu, sadece oyun oynuyor, hayatı kopyalıyor.

4 Nisan 2018 Çarşamba

I'm such a misfit

I blame myself and I call myself "stupid".

But what if I am not stupid and everyone else is stupid? What if I'm doing everything right and everyone else is doing it wrong?

But either way I am such a misfit.

3 Nisan 2018 Salı

Feeling like not so woman

I'm feeling like freak most of the time when other women are around me. I think I am not a woman (!) . I don't share most of the things an ordinary/average/normal woman says, does or thinks, I reckon.
I'm in a hairdresser observing other women. And they constantly find something to talk about - the conversation is flowing. And my hairdressers asks me "do you have any plans for tonight" I say "no". That's all, a simple one word answer: no. Factual, the truth. The other women are bonding, me nothing.



Gizli konuşmalar

(Kisa hikaye calismalari)


"Sen öğretmenim gibisin, kimbilir hakkımda gizli kalmış neler öğreneceğim demiştim ona bir gün" dedi gözlerimin içine bakarak.

Dinliyordum. Neye dayanarak bunu ona söylemiş olabileceğini kestirmeye, hatırlamaya çalışıyordum. Belki de hayatımıza giren her insan bize bir şey öğretirdi ve o bunu zaten biliyordu.

"Bir başka bir yanımı çıkarmıştı ve ben hayretle izliyordum. Ama öyle değil midir zaten" diye sordu. Sonra devam etti. "İçinde bir sürü kadın vardır da hazırda beklerler, o birisi çıkana kadar sessizce otururlar içinde. Ve sen o sırada ahkam kesersin, dersin ki ben asla şunu yapmam. Sonra o çıkar karşına ve o yapmam dediğin, küçümsediğin, hatta ahlaksız bulduğun her şeyi yapar bulursun kendini. Çünkü içinde sessiz kalan kadını uyandırmıştır" dedi kahvesinden bir yudum alırken.

Haklıydı. Hepimizin içinde karanlık ve aydınlık vardı. Hepimiz eksiktik. Hiç kimse mükemmel değildi. Ve uygun ortamı bulana kadar ya hep aydınlık kalıyorduk ve doğruyu oynuyorduk ya da karanlık yanımız doğru insan çıkana kadar baskın kalıyordu ve adımız o zamana kadar kötü oluyordu.

"Mesela ben güvensiz bir kadın olduğumu bilmiyordum. Onunla öylesine güvensiz hissettim ki ve hep korktum beni bırakacağından. Başka kadınlarla yarıştım durmadan." dedi içini geçirerek. Gerçekten öyle bir kadın olduğunu düşünmüyordum. Sahi ona ne yapmıştı da kendine güveni tam olan bu kadın böylesine kendini güvensiz, hastalıklı hissetmişti diye hatırlamaya çalıştım. 

Sonra devam etti "Çok şey öğrendim hakkımda. Bu da iyi bir şey olsa gerek. Ama çok acıttı canımı. Ve bunu sevdim. Biliyor musun bazen yaptığı onca şeye küfrederken birden gülümsüyor ve iyi ki öyle, iyi ki canımı acıtıyor dediğim oldu".

Bunu anlayabiliyordum. Hiç bir şey hissedememekten daha iyi olmalıydı can acısı. Acıyı hissedince canlı olduğumuzun farkında varıyorduk belki de.

"Peki nasıl olur da ona boyun eğdim, beni değiştirmesine, istediği kıvama getirmesine izin verdim." diye sordu. "Neydi beni ona çeken, niye aklımın bütün ikazlarına rağmen devam ettim? Niye sürekli bir adım bir adım daha attım, inandığım her şeyi çiğnedim bile bile göre göre? Hem de beni elinde tutmak için hiç bir çaba göstermemesine rağmen niye kaldım?" diye sordu. İyileşmesi için bunu bilmesi şarttı.

Birazdan söylemem gereken şeye hazırlanmak  için derin bir nefes aldım ve dedim ki "Farkında mısın başlarda diz çöktüğün yoktu aslında. Zaten bu özelliğin yüzünden gelmişti sana. Zeki, güçlü, bambaşka bir kadın olduğun için. Ve seni bir süre seyretti. Zaman doğru olduğunda da harekete geçti. Seni resmen avladı. Dikkat edersen zaten öyle kadınları seviyor, senin gibi nerede aykırı kadın var onların peşinde ve onlarla sürekli flört ediyor. Içinde onları ele geçirmek, yola getirmek isteyen bir master var gibi, bunun farkında mısın? Ele geçiriyor ve onlardan sıkılıyor. Sanırım içlerinde en uzun süreni, ilgisini en uzun tutan sendin, çünkü en zekisi sendin."

Yüzüme baktı. Gurur vardı yüzünde ama aynı anda da müthiş bir kalp ağrısı yüzüne vurmuş gibiydi. 

Ona moral vermek amacıyla epeydir düşünmüş olduğum şeyi söylemek istedim, tam sırasıydı. "Bir ara onun narcissist olduğunu düşündüm, biliyor musun" dedim. "Bir narcissistin ilgisini tutmak imkansız, yapabileceğin bir şey yoktu. Onun sevme potansiyeli yok. Sen yanlış hiç bir şey yapmadın. Bence çok bile dayandın." 

Dışarıyı seyrediyor gibi gözüküyordu o sırada, cafenin camından dışarıya bakıyordu. Çok çekici bir kadındı. Yaşına rağmen aşırı çekici. Ve çok ilgi çekiyordu. Bir şey vardı onda. Güzellik değil başka bir şey. Seksi giyinmiyor, seksi olmak için herhangi bir uğraş vermiyordu ama sonuç tam da  tersiydi. 

"Onu bazen deri bordo bir koltukta elinde baston ile otururken hayal ettim. Bir king, bir daddy, bir master gibi. Takım elbisesi içinde. Baş parmağında yüzük. Çünkü söylediği her şey tahtında oturan birinden gelmiş gibiydi. Sükunet içinde sessizliği ile beni yönetiyordu. Cezası en büyüğü idi, yanlış bir şey yaptığımda sessiz kalıyordu. Ve beni yola getiriyordu sevgisini çekerek. Komik olan sevdiğinden bile emin değildim. Ama sessizliği en büyük cezaydı. Belki de usulca ruhuma sokulmasını anlayamadım ve farkında varlığımda ise geç kalmıştım. Veya ruhuma söz geçirecek birini arıyordum. Belki de ondaki bana meydan okumaları hoşuma gitti. Veya bilmece oluşu. Bilemiyorum."

Ona en vurucu yeri söylemenin tam sırasıydı. Sesimi kısarak "belki de babana benziyordu" diyebildim. Yüzüme acı ile baktı. Pişmanlık duydum ama bilmesi, görmesi gerekiyordu, çünkü  bugün onu konuşacaktık ve bir daha asla mevzusu açılmayacaktı. Bu onun iyileşme töreni idi.

"Bana bak kızım kendine gel" dedi Kırmızı, ben bunu söyler söylemez. Epeydir sessiz duruşuna şaşırmıştım aslında, konuya çoktan girer diye düşünmüştüm. Onunla dalaşacak değildim, bunu çoktan öğrenmiştim. 

Devam etti "Burada özüne inilecek, didik edilecek, analizler yapılacak, sorgulanacak bir bok yok, ben size kısaca söyleyeyim. Seni tavladığını sandı o ruh hastası, sen de izin vermiş gibi yaptın, hepsi bu. Başından anlamıştın da rengini belli etmedin, sinsice inceledin durdun. Seni ne zaman kaybetti biliyor musun, onu incelemeye aldığın o gün. Onu izlemeye başladın ruhu duymadan ve hemen anladın iki yüzlü olduğunu. Bunu ona söylemedin, gizlice her boku kaydettin kafanda ama. Ve ona güvenmedin, hem de hiç. Lan senin gibi karıyı insan aldatabilir mı be! Sen kurt gibisin. Ne kadar aşağıya ineceğini görmek istedin. Zamanı geldiğinde de çektin gittin, giderken onu kendi silahı ile vurdun, sessizlik ile. Bence muhteşemdi." dedi kahkaha atarak. Sonra devam etti "Açıkçası o kocaman bir oyundu senin için. İşte bu yüzden ona izin verdin. Aslında izin vermiş gibi göründün desek daha doğru olur. Sen kim, o kim ya Allah aşkına, bir baksana. Şimdiye kadar oynaştığı karılarla seni bir tutması bir kere ne kadar salak olduğunun göstergesi. Cin gibisin sen kızım, cin". 

Bunu sevmişti sanırım. Biraz gülümsedi. Doğruluk payı var mı diye düşündüm. Son noktayı koyduğu doğruydu. Deyim yerindeyse evet onu bir çırpıda hiç açıklama yapmadan bırakıvermişti. Kırmızı haklı olabilir miydi? Ne zaman kendini suçlasa yardıma gelirdi, ona güç verirdi.

O sırada gözüm Beyaz'a takıldı. Solgundu yüzü. Hiç gülmüyor çok kederli görünüyordu. Ve şimdiye kadar da tek kelime etmemişti. Aynı anda ona "ya sen ne düşünüyorsun, çok sessiz kaldın" diye sordu. Beyaz başını kaldırdı ve "bence aşkı unuttunuz" dedi. "Aşkın sebebi olmaz ki, belki de sadece tutuldun" diye ekledi.

Hepimiz birbirimize baktık. Aynı anda yüzümüzdeki bütün ifadeler soldu. Kırmızı artık kızgın değildi, yüzü yumuşamıştı. O da öyle, bakışlarına hüzün gelmişti. Ben bile artık yaptığımız bu konuşmanın muhteşem bir saçmalık olduğunu düşünmeye başlamıştım. Evet, ya aşksa. Onca zaman ona tahammül etmiş, sabır göstermiş, anlayışla karşılamış ve çokça değişmiş bir kadın vardı karşımızda. Bırakmıştı ama içi içini yiyordu. Ve özlüyordu, yoksa buraya toplanmazdık.

Beyaz ayni anda "onu sevdin sen, onun için bütün prensiplerini yıktın, hiç yapmadığın şeyleri yaptın, kaçmaya çalıştın ama döndün hem de kaç kere. Onsuz geçmeyen dakikan yoktu, hep aklındaydı, şu an bile öyle. Bence kimse kimsenin kıçına tekme atmadı, kimse kimseye oyun oynamadı, kimse kimseyi imtihandan geçirmedi, kimse kimseyi yola getirmeye çalışmadı, ortada bir yarış yoktu. Sadece yürümedi. Olmadı işte, çünkü imkansızdı."

Hepimiz önümüze baktık. İçim acımıştı. Onun yüzüne baktım. Hali benden daha  berbattı. İçini çekti. Beyaz da aynı anda hıçkırarak ağlamaya başladı. Kırmızi bile suskundu.

Aynı anda Gri girdi söze ve "Diyelim ki bir aşk vardı. Ama o aşk tek taraflı idi. Ortada bir sevgi vardı ama o sadece senin sevgindi. O sevgi için durmadan uğraşan sen oldun. Seni sevsin diye değişen, bükülen, adımlar atan hep sen oldun. O kadar değiştin ki, o kadar kendinden ödün verdin ki burada toplanmak zorunda kaldık. O ise kılını bile kıpırdatmadı. Seni sevmedi. Sevdiğinden emin olduğun sadece bir iki anı var, başkası var mı? Yok. Hep önemsiz, kimsesiz, değersiz hissettin sen. Bunu ona kaç defa söyledin ve o bu konuda bir şey yaptı mı? Hayır,  yapmadı. Sana aşırı haşin davrandı. Hem de aşırı. Ne zaman yanında olduğunu hissettin mesela? Hiç bir zaman. Ama başka kadınlara destek çıktı, onları kanatları altına aldı ve bunu sana açık açık anlattı,  hatta seni o kadınlarla karşılaştırdı. O gün söylediği sözü hatırlasana, nasıl kalbini kırmıştı. Durmadan seni takdir etsin, seni beğensin, sana hayran olsun diye uğraştın. Olmadı, ama başka kadınları hep beğendi, onlara övgüler yağdırdı. Hatırlasana ne çok kırıldın başka kadınları güzel bulduğunda.  Sen onun için ne güzel oldun,  ne de hoş bir kadın. Sen hiç bir listenin en üstünde değildin. Senin hiç bir ayrıcalığın yoktu. Sana bunu hiç hissettirmedi. Ne zaman kahkaha attınız mesela? Hiç güldün mü onunla? Hayır. Seni sürekli eleştirdi. Sen yaramazlık yapan ve bu yüzden sürekli ceza alan küçük bir kız çocuğundan öteye geçemedin. Uğraştın, değiştin,  hem de çok uğraştın, şimdi hakkını vermek lazım, sabırla bekledin ama hep aynı yere çıktın. Sonuna doğru da senden iyice sıkılmış olduğunu anladın ve artık yapılacak bir şeyin kalmadığı için son çare çekip gittin. Olan bu. Başka yolu yoktu." 

Konuşan kim olursa olsun, sonuç aynıydı. Aynı anda farkettik. O ister oyun oynamış olsun, ister gönülden saf bir aşk ile sevmiş olsun,  isterse eksik yanını tamamlamak için ona tutunmuş olsun sonuç hep aynıydı: bu adam onu hiç sevmemişti. 

Ben, O, Kırmızı ve  Gri ne yapacağımızı biliyorduk artık. Emindik. Ama onu Beyaz çok özleyecekti.


Aşkı sikmek sanan insanlar var

Aşkı sikmek (!) sanan insanlar var.

Şehvet, arzu biraz dindiğinde, eski hızını ivmesini şiddetini biraz kaybettiğinde paniğe kapılan ve aşk bitti sanan insanlar var.

Aşkı seks ile, duyulan arzu ile birbirine karıştıran insanlar var.

Aşk birisine duyduğun arzu, şehvet ile sınırlı değil oysa. Arzu aşkın içinde, ama illa  sevgili dokunmak zorunda değil. Arzu içinde ise her zaman aşk yok.

En iyi sevgili iyi arkadaşlık kurabildiğin insan. En iyi ilişki içinde arkadaşlık var.

Ancak bazıları bana inanmıyor. Arkadaşına arzu hissetmez, arzu hissettiğin insanla da arkadaş olmazsın diyor.

Bu hayat tecrübesi ancak, farkında değiller. Yaşları yirmili bir şey olmalı diye düşünüyorum. Seksten arzudan ileriye geçememiş ergen kafada olmalılar. Yoksa görürlerdi, dünyaya aynı pencereden baktığın, konuşabildiğin paylasabildiğin, kendin olabildiğin o insanla yapılan seks, sevişme başka bir yerde yok.

Mobile phone screen

I'm not writing this in the play ground or funhouse when I am supposed to be watching my kids. I'm not writing this at a meeting when I'm supposed to be listening to the presenter and participating in decision making. I'm not writing this at a table when I am supposed to be giving my full attention to my friend or partner.

I am just thinking.... everyone seems to be so cut-off. We don't talk to each other, we don't even see each other. It is quite disturbing to walk into a place where everyone is just staring at their mobile phone screens.

Changing lands

It doesn't matter which country you live in, if you're certain type of person you find happiness, stay content, you will keep your heart at peace in either land. But if you are not happy with yourself and life and everything around you, you will be the same unhappy, grumpy person no matter where you live. 

It is not about the land you are in, it is about you. 


This is where people go wrong. They say "I'll leave and I'll be okay". But you take everything about you with you when you're changing the land you live and you end up in the same place. 

Actually, things get worse. It is harder in a new land. You have to work harder. And all of a sudden you have this new identity that you don't like. It is hard to be an immigrant or "yabancı". Your constantly prove yourself to the natives. You try hard to be where you were  in your country and you never ever achieve that. They don't want you. You're not one of them no matter how integrated you are. They spot you just like that.


For the first time in my life

I am feeling it in my bones.

For the first time in my life I'm calm.

I don't get upset now, I accept.

I don't want to change the whole world or anything, I am tired after all those battles.

I don't have fiery thoughts, feelings and raw materials inside of me, I have consumed them all.

I think that little girl inside of me has finally got quiet. I thought this would have killed me but it hasn't.

I love it when karma is a bitch

I just love it when karma is a bitch and comes back and kick your ass big time.

Please karma, let me watch this when it is happening. I wanna be there and see the justice. 


2 Nisan 2018 Pazartesi

Fişi çekmek

Sosyal medyada tanıdığın ne kadar insan olursa olsun, sana ne kadar yaklaşmış olurlarsa olsunlar, hatta hayatına sana kişiliğine karakterine dair ne kadar bilgi almış olurlarsa olsunlar o hesabı kapadığın an, işte tam o saniye hayatından çıkmış oluyorlar. Ne fotoğraflarını görebilirler artık, ne de düşüncelerini okuyabilirler artık. Ne hissettiğini bilebilirler artık, ne de bu akşam ne yediğini. Cümlelerin yok, fotoğrafın yok, tartışmaların yok artık.

Sen yok oldun, onlar da yok oldular. Hepsi bu işte, topu topu bu. Varlıkları bu kadar. O delete buttonuna bastığın anda yok oldular. Bu kadarına izin verdin ve fişi çektin.

Pof!!!